(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2020) Kakışım, Cemal; Siyasal Bilgiler Fakültesi
Üç Deniz Girişimi, 2015’de Polonya ve Hırvatistan’ın girişimiyle Merkez ve
Doğu Avrupa ülkelerinin dâhil olduğu uluslararası bir platform olarak doğmuştur.
Polonya, Hırvatistan, Avusturya, Estonya, Letonya, Litvanya, Çekya, Slovenya,
Slovakya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan’ın dâhil olduğu bu girişim, Merkez
ve Doğu Avrupa’da enerji altyapısının geliştirilmesi ve enerji arz güvenliğinin
sağlanmasının yanı sıra ulaştırma ve dijitalleşme alanlarındaki altyapı
eksikliklerinin giderilmesini hedeflemiştir. Bu işbirliği, Merkez ve Doğu Avrupa’nın
jeo-ekonomik ve jeo-stratejik önemi nedeniyle AB, ABD ve Çin’in ilgisini çekmiştir.
Bu makalede, Üç Deniz Girişimi, ağırlıklı olarak enerji perspektifinden
değerlendirilmiş ve başarılı bir projeye dönüşüp dönüşemeyeceğinin cevabı
aranmıştır.
The Three Seas Initiative has been risen as an international platform including
Center and Eastern Europe Countries with the attempt of Poland and Croatia in at
2015. The Initiative including Poland, Croatia, Austria, Estonia, Latvia, Lithuania,
Czechia, Slovenia, Slovakia, Hungary, Romania and Bulgaria targeted to improve
energy infrastructure and provide security of energy supply as well as to eliminate
the deficiency in infrastructure in fields of trasportation and digital in Center and
Eastern Europe. The initiative attracted the attention of U.S., EU and China from
the beginning because of the geo-economic and geo-strategic importance of Center
and Eastern Europe. In this article, the Three Seas Initiative is mainly evaluated
from the perspective of energy and probability of its success is queried in this
respect.
In recent years, a discernible shift has occurred in the European Union's (EU)
stance and policies towards China, prompted by a confluence of crises including
different interpretation of human rights concept, the conflict between Ukraine and
Russia as well as Sino-US tensions. Meanwhile, many European Union (EU)
countries express skepticism about China's Belt and Road Initiative (the BRI),
perceiving it as a potential threat to their national interests. In the event of a
confrontation between the US and China, the EU is gradually inclined to align itself
with the US. Despite its economic prowess, the EU, as a collective entity, is viewed as
strategically limited when dealing with China, resorting mainly to technology and
commercial restrictions. The EU finds itself walking a delicate line, leveraging its
economic strength yet recognizing its strategic constraints in addressing the
multifaceted relationship with China. In light of these developments, this article seeks
to analyze the evolving dynamics of Sino-EU relations, leading to an inherently
unstable partnership.
Son yıllarda, Avrupa Birliği'nin (AB) Çin'e karşı tutumu ve politikalarında
belirgin bir değişim yaşandı. Bu değişim, İnsan hakları kavramın farklı yorumlanması, Ukrayna ile Rusya arasındaki çatışma ve ABD ile Çin arasındaki gerginlik gibi
krizlerin etkisiyle tetiklendi. Aynı zamanda, birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesi, Çin'in
Kuşak ve Yol Girişimi'ne (BRI) ulusal çıkarlarına potansiyel bir tehdit olarak
görmekte ve buna karşı kuşkucu bir tutum sergilemektedir. ABD ve Çin arasında bir
çatışma durumunda AB'nin kendini ABD ile uyumlu hale getirmeye eğilimli olduğu
belirtilmektedir. Ekonomik gücüne rağmen, AB, kolektif bir yapı olarak, Çin ile
ilişkileri ele alırken stratejik olarak sınırlı olarak görülmektedir ve genellikle
teknoloji ve ticari kısıtlamalara başvurmaktadır. AB, ekonomik gücünü kullanırken
stratejik kısıtlarını tanıyan ve Çin ile olan karmaşık ilişkiyi ele alırken dikkatli bir
çizgi izleyen bir konumda bulunmaktadır. Bu gelişmeler ışığında, bu makale, doğal
olarak istikrarsız bir ortaklık olan Çin-AB ilişkilerinin evrilen dinamiklerini analiz
etmeyi amaçlamaktadır.