02-DOKTORA TEZLERİ
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing 02-DOKTORA TEZLERİ by Title
Now showing 1 - 20 of 8629
Results Per Page
Sort Options
Item %0.12 klorheksidin glukonat içeren solüsyonların alt gömülü 3. molar dişi çekiminde irrigasyon solüsyonu olarak kullanımının %0.09 sodyum klorür içeren izotonik irrigasyon solüsyonu kullanımı ile karşılaştırılması(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Maho, Burak Mahir; Demiralp, Abdussemet Samimi; OtherGömülü 20 yaş dişi çekimleri oral ve maksillofacial cerrahide en sık uygulanan işlemlerden biridir. Tüm cerrahi işlemlerde olduğu gibi gömülü 20 yaş dişi çekiminde de minimal travma ve postoperatif dönemde en iyi yanıtlar amaçlanmaktadır. Çalışmamızda bu amaçla irrigasyon solüsyonlarından en sık kullanılan izotonik irrigasyon solüsyonuyla klorheksidin glukonat içeren solüsyon kıyaslanmıştır. Çalışmaya herhangi bir sistemik rahatsızlığı bulunmayan, çift taraflı benzer özellikte alt 20 yaş dişi sahip ve çalışma kriterlerine uygun 50 hasta dahil edilmiştir. Sağ veya sol olmak üzere random bir şekilde bir taraf izotonik irrigasyon eşliğinde diğer taraf klorheksidin içeren solüsyon içeren irrigasyon kullanılarak cerrahi çekimler yapılmıştır. Çalışmanın amacı postoperatif ağrı, ödem ve trismus parametreleri kullanılarak yöntem gruplarını karşılaştırılmalı olarak değerlendirmektir. Çalışmamızda ödem ölçümleri için tragus-dudak köşesi(commissura), orbita kenarı (lateral kantus)-gonion ve tragus-pogonion noktaları kullanılmıştır. Ağrı ölçümleri için VAS skalası kullanılmıştır. Trismusun değerlendirilmesi amacıyla interinsizal açıklık miktarı alt ve üst 1.keser dişlerin insizal kenarları arasındaki mesafe ölçülmüştür. Tüm sonuçlar IBM SPSS Statistics Version 22 paket programı ile analiz edilerek istatistik sonuçlarına ulaşılmıştır. Ödem sonuçları değerlendirildiğinde klorheksidin (KHX) grubunda 24.saat ve 48.saat tragus-pogonion ölçümü dışında sonuçlar anlamlı derecede düşük bulunmuştur. Ağrı skorları değerlendirildiğinde KHX grubunun ağrı skorlarının tüm zamanlarda daha düşük olduğu, 12.saat 48.saat ve 72.saat değerlerinin anlamlı şekilde düşük olduğu görülmüştür. Çalışmamızda trismus miktarının değerlendirmesinde ilk 2 gün ağız açıklığında oluşan azalma izotonik grubunda anlamı sekilde düşük bulunmuştur. Sonuç olarak, klorheksidin içeren irrigasyon kullanımının gömülü alt 20 yaş dişi çekimlerinde hastanın postoperatif komforu açısından anlamlı sonuçları olduğu görülmüştür. Kolay ulaşılabilir bir materyal olması maliyetinin yüksek olmaması gibi avantajları da düşünülünce bu amaçla gömülü diş çekimi operasyonlarında alternatif bir irrigasyon maddesi olarak kullanılabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Ağrı, irrigasyon, izotonik, klorheksidin, ödem, trismus, Vas, 20 yaş dişi çekimiItem 10-25 yaş arası Sivas ili sporcularının antropometrik ve motorik özelliklerinin belirlenmesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Acar, Sercan; Özer, Başak Koca; Fen FakültesiFiziki yapıyı etkileyen faktörler arasında beslenme, hormonal etki, genetik, sosyodemografik yapı ve spor aktiviteleri yer almaktadır. Özelikle spor ve fiziksel aktivite, cinsiyet ve yaş gözetmeksizin tüm bireylerin vücut kompozisyonunu etkileyen bir faaliyettir. Son yüzyılda özellikle ülkemizde, spora verilen değerin artması bireylerin erken yaşta farklı branşlarda sportif aktivitelerde bulunmasına neden olmuştur. Bu çalışmada sporcuların fiziki ve motor özellikleri incelenerek birbirleriyle olan ilişkilerini tespit etmek amaçlanmıştır. Araştırma Sivas ilinde yaşayan 10-25 yaş arası 86 (erkek) elit serbest stil güreşçi, 38 (16 erkek-22 kız) elit hentbolcu, 26 (15 erkek-11 kız) elit atlet, 18 (8 erkek-10 kız) elit voleybolcu, 43 (23 erkek-20 kız) elit tekvandocu, 161 (erkek) elit futbolcu ve 30 (20 erkek-10 kız) elit basketbolcu üzerinde gerçekleştirilmiştir. Her bir sporcu yaş ve cinsiyete göre kategorilere ayrılıp değerlendirilmiş ve sporculardan sosyodemografik ve beslenmelerine yönelik bilgiler bir anket aracılığıyla toplanmıştır. Daha sonra sporculardan antropometrik ölçümler (boy, ağırlık, uzunluk ölçüleri, genişlik ölçüleri, deri kıvrımı kalınlıkları ve çevre ölçüleri) alınmış ve sporcuların vücut kompozisyonu tespit edilerek, somatotipleri oluşturulmuştur. Buna ek olarak, sporculara motor/performans testleri yapılmış ve değişkenler arasındaki ilişki belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, tüm branşlardaki sporcular için kahvaltı ve akşam yemeği öğününün önemli olduğu fakat referans değerlere göre yeterli enerji ve makro besinleri almadığı tespit edilmiştir. Tüm branşlardaki sporcularda sigara ve alkol kullanımı tespit edilmemiştir. Antropometrik değerlerin tüm branşlarda yaş ile birlikte arttığı, cinsiyetler arasında ve yaş kategorileri arasında yağ yüzdeleri ve kas yüzdeleri arasında anlamlı farkların olduğu belirlenmiştir. Cinsiyetler arasında tüm branşlarda 371 kızlar daha yüksek deri kıvrımı kalınlıklarına ve yağ yüzdelerine sahiptir. Atletizm ve basketbol branşlarındaki sporcuların altbacak uzunlukları, diğer branşlardaki sporcularla karşılaştırıldığında daha yüksek bulunmuştur. Kas yoğunluğu ve yağ yoğunluğu en fazla olan spor branşları güreş, voleybol ve basketbol iken en az olan atletizmdir. Tüm branşlarda somatotip bileşenlerinin literatürdeki çalışmalarla benzerlik gösterdiği ortaya çıkmıştır. Motor/performans ölçümlerinde kuvvet ve dayanıklılığı ölçen testlerde güreşçilerin, sürati ölçen testlerde atletlerin ve futbolcuların ön plana çıktığı gözlemlenmiştir. Tüm branşlarda genel olarak ağırlık, boy, altbacak uzunluğu ve kulaç genişliği ile sağlık topu fırlatma, sağ ve sol el pençe kuvveti ve durarak uzun atlama arasında güçlü pozitif bir ilişki var iken flamingo denge testi ve disklere vurma ile negatif bir ilişki tespit edilmiştir. Özellikle güreş, atletizm, tekvando ve basketbol branşında erken yaşta spora başlayan bireylerin performans açısından daha iyi sonuçlar elde ettiği gözlemlenmiştir. Among the factors that affecting physical structure include nutrition, hormonal effect, genetics, socio-demographic structure and sports activities. Sports and physical activity is an activity that affects the body composition of all individuals regardless of gender and age. In the last century, especially in our country, the increase in the value given to sports caused individuals to engage in sports activities in different branches at an early age. In this study, the physical and motor characteristics of the athletes were determined and detected of their relationship with each other was aimed. This study was realized on 86 (male) elite freestyle wrestlers, 38 (16 boys-22 girls) elite handball players, 26 (15 boys-11 girls) elite athletes, 18 (8 boys-10 girls) elite volleyball players, 43 (23 boys-20 girls) elite teakwondo players, 161 (boys) elite football players and 30 (20 boys-10 girls) elite basketball players that aged of 10-25 years living in Sivas province. Each athlete was categorized and evaluated according to age and gender, and sociodemographic and nutritional information was collected from the athletes through a questionnaire. Then, anthropometric measurements (body height and weight, length, width, skinfold thickness and circumference measurements) were taken from the athletes. The body composition of the athletes were determined and somatotypes were formed. In addition, motor / performance tests were performed on athletes and the relationship between the variables was determined. According to the results of the study, it is found that breakfast and dinner meals are important for athletes in all sport branches but they were not get enough energy and macro nutrients according to reference values. Cigarette and alcohol use was not detected in athletes in all sport branches. It was determined that anthropometric values increased with age in all branches and there were significant differences between fat percentages and muscle percentages between sexes and age categories. In all sport branches, between genders, girls have higher skinfold thicknesses and fat percentages. It was found that the lower leg lengths of athletes of the athletics and basketball branches were higher than the athletes in the other branches. The sports branches with the highest muscle density and fat density are wrestling, volleyball and basketball while athletics is the least. In all sport branches, it was found that somatotype components were similar to the studies in the literature. In performance measurements, wrestlers in strength and endurance tests; athletes and football players in speed were found to be in the foreground. In all sports branches, there was a strong positive correlation between weight, height, lower leg length and arm span with throwing medicine ball, right and left hand paw force and standing long jump, while a negative correlation was found with flamingo balance test and tapping the discs. It has been observed that individuals who start early ages sports especially in wrestling, athletics, taekwondo and basketball branches get better results in terms of performance.Item 11 Eylül sonrası ABD müdahaleciliği ve BM sistemi temelinde Uluslararası Hukuk(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010) Özer, Hüseyin; Akipek, SerapSoğuk savaşın ve iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesinden yaklaşık 10 yıl sonra yaşanan 11 Eylül 2001 terör saldırısı tarihte bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bu çalışmada; süper güç olan Amerika Birleşik Devletleri'nin 11 Eylül sonrası gerçekleştirdiği Irak ve Afganistan müdahalelerinin uluslararası hukuk çerçevesinde incelenmesi ve bu müdahaleciliğin BM Sistemi üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla öncelikle uluslararası hukukun, Amerikan müdahaleciliği ile bağlantılı kısımları kuvvet kullanma temelinde incelenmiştir. Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin güvenlik ve buna bağlı dış politikasına göz atılmıştır. ABD'nin Afganistan ve Irak askeri müdahaleleri ayrı ayrı uluslararası hukuk temelinde incelenmiştir. BM Sistemi temelinde Uluslararası Hukukun, bu müdahalelere hukuki temel sağladığı ABD'ce ileri sürülen, BMGK kararları yoluyla, yaşadığı değişim ve yenilikler ele alınmaya çalışılmıştır.Bu çalışma ABD'nin uluslararası hukuka aykırı davranışlarını tespit etmekle kalmayıp, ABD müdahaleciliğinin uluslararası hukukta yarattığı etkiyi de göz önüne sermeyi amaçlamaktadır. Nükleer silahların var olduğu bir dünyada süper güç olan ABD'nin, eski dönemlerdeki hegemonlara kıyasla, uluslararası hukukun oluşumunda daha az etkili oluşu incelenmiştir. Buradan yola çıkılarak ABD'nin uluslararası hukuk içinde kalma gayreti temelinde uluslararası hukuka vermek istediği yön belirlenmeye çalışılmıştır.Abstract The terrorist attack that took place on 9.11.2001, approximately one decade after the end of the cold war and bi-polar world order, has been a milestone in history. This study aims to analyze the, worlds new super power, USA?s Iraq and Afghanistan military interventions after 9/11 by the scope of international law and evaluate the impact of this interventionism on UN System. For this analyze, before all else, the related parts of international law regarding American interventionism has been scrutinized on the basis of use of force. Later, the USA?s security policy and related foreign policy is evaluated. U.S. military interventions in Afghanistan and Iraq on the basis of international law are examined separately. The innovations lived through by the new UNSC resolutions, which legality of the interventions are based according to USA, on International Law on the basis of UN System had been discussed.This study determined, not to just underline the US?s violation of international law, but also point out the impact of USA interventionism on current international law. Its examined that; the super power namely USA, is being less effective in the formation of international law, in a world where Nuclear weapons have existed, while compared to the ex-hegemons. Consequently on the basis of USA?s effort to stay in the boundaries of international law, the direction USA desires for the evolution of international law attempted to determined.Item 11 Eylül sonrası Amerikan dış politikasında hegemonyanın yeniden inşası(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011) Telatar, Gökhan; Onulduran, Ersin; Uluslararası İlişkilerAfter the September 11 attacks, terrorism became the most important threat for the world and a war was initiated againts this threat in a global scale. George W. Bush administration tried to reconstruct American hegemony in the context of discourse of struggle against terrorism. The new threat definition comprises terrorist organizations and axis of evil countries like Iraq, Iran and North Korea. Despite all arguments, policies of Bush administration after the September 11 did not bring comprehensive changes in American foreign policy. Bush administration initiated unilateral actions more frequently than previous presidents, ignoring international legitimacy, attributed paramount importance to military power.The main reason of the change in the aftermath of the September 11 was the necessity of reconstruction of the American hegemony. Despite the shock effect of the September 11 attacks on United States, the change was beyond the struggle against terrorism. This change was realised for the reconsturction of the American hegemony in the context of struggle with terrorism. The other rationale of this change stemmed from the neo-conservative vision prioratizing the reconstruction of the American hegemony. Thus, neo-conservative policy makers in Bush administration were strongly influential in this strong policy change. George W. Bush having Jacksonian view point, Donald Rumsfeld supporting offensive realist view point, Dick Cheney who is an offensive and Condoleezza Rice, a defensive realist followed the implementation of neo-conservative foreign policy vision.Item 11-15 yaş aralığındaki çocuklarda dental erozyon prevalansının ve etiyolojik faktörlerin belirlenmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2014) Öcal, Duygu; Özer, Levent; OtherItem 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'na göre kooperatif yönetim kurulu üyelerinin cezai sorumluluklarının incelenmesi / Research of criminal responsibilities of the members of the cooperative board of directors acording to the Cooperative Law no:1163(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Akgökçe, Alev; Yalçın, Türkan; Hukuk FakültesiKooperatifler ortaklarının ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulan, temeli, ortaklarının birbirlerine ve kooperatife olan güvenine dayalı ticaret şirketleridir. Kooperatiflerin geniş kitlelere hitap eden sosyal ve toplumsal yönlerinin olmasının da etkisiyle, kooperatif yöneticileri, kooperatifler hakkında genel kanun olan 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'na göre, yönetim ile ilgili işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılmaktadır. Böylelikle bu kişiler, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Dördüncü Kısım Birinci Bölümünde yer alan "Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar" başlığı altında düzenlenen, sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilen özgü suçların faili olabilmektedir. Ayrıca Kooperatifler Kanunu'nda düzenlenen hükümlerle, kooperatif yönetim kurulu üyeleri ve memurlarının bazı görevlerine aykırı veya yapmakta ihmal veya gecikme gösterdikleri hareketleri de cezalandırılır. Bu hareketleri düzenleyen suçların maddi unsurları TCK'nın "Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar" başlığı altında 257'nci maddesinde düzenlenen "Görevi Kötüye Kullanma Suçu"nun maddi unsurları ile aynı ve ek özellikler barındırmaktadır. Meydana gelen görünüşte normlar çatışmasını çözmek üzere "özel normun önceliği ilkesi" kullanılır. Bu hareketler, Kooperatifler Kanunu'ndaki özel normlara göre cezalandırılır.Item 12 Eylül dönemi Türk yazılı basınında Atatürk ve Atatürkçülük(Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2016) Dündar, Lale Şıvgın; Ertan, Temuçin Faik; Other12 Eylül 1980 askeri darbesi tüm alanlarda olduğu gibi basın üzerinde de biçimlendirici bir etki yaratmıştır. Darbeyi Atatürkçülük olarak açıklayan ve böylece darbeyi Atatürk üzerinden meşrulaştırma gayreti güden 12 Eylül rejimi, bu süreçte en çok basından yararlanmış ve basını kamuoyunu ikna etmek için bir araç olarak kullanmıştır. 12 Eylül basınındaki Atatürk ve Atatürkçülük konulu haber, yorum, ilan ve karikatürleri de kapsayacak şekilde inceleyen bu çalışma, 12 Eylül basının Atatürk'ü bir bütün olarak değil, parça parça ele aldığı varsayımından hareket etmektedir. Atatürk ve Atatürkçülüğün hemen her konuda bir referans noktası olarak görüldüğü 12 Eylül döneminde basın da farklı ideolojileri Atatürk ve Atatürkçülük üzerinden meşrulaştırma çabasına dahil olmuştur. Bunu yaparken de Atatürk'ü bir bütün olarak ele almaktan ziyade, Atatürk'ün kendilerince uygun gördükleri yönlerini okurlara yansıtmayı seçmişlerdir. Çalışma kapsamında incelenen basın kuruluşlarının Atatürk'ün hangi yönlerini benimsediklerini, hangi yönlerini reddettikleri, Atatürkçülüğü nasıl tarif ettikleri, Atatürk üzerinden diğer basın kuruluşları ile yaptıkları tartışmalar ve 12 Eylül rejiminin basının Atatürk konulu haber ve yorumları üzerindeki etkisini ele almaktadır.Item 12 Eylül filmlerinin üniversiteli gençler tarafından alımlanması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012) Karabağ Sarı, Çağla; Öztürk, S. RukenBu tezde üniversiteli gençlerin 2000'lerde çekilen ?12 Eylül filmleri?ni nasıl alımladıkları, filmleri okurken ve tartışırken hangi söylemlerle nasıl ilişkilendikleri; anlatılan hikâyelere, bunun yanı sıra film karakterlerine dair neler düşündükleri irdelenmiştir. Tez, basitçe ifade etmek gerekirse ?üniversiteli gençler 12 Eylül filmlerinden hangi anlamları, neden ve nasıl çıkartmaktadırlar?? sorusundan hareket etmiştir. 2000'li yıllarda çekilen ?12 Eylül filmleri? içerisinden örneklem olarak, Vizontele Tuuba (Yılmaz Erdoğan, 2004), Babam ve Oğlum (Çağan Irmak, 2005) ve Eve Dönüş (Ömer Uğur, 2006) filmleri alınmıştır. Çalışmada teorik ve metodolojik olarak Kültürel Çalışmalar geleneğinin birikimden ve sinemada alımlama çalışmalarının iki temel yaklaşımından (Janet Staiger'ın tarihsel materyalist yaklaşımı ve Jackie Stacey'nin etnografik yaklaşımı) yararlanılmış, verilerin toplanmasında etnografik teknikler kullanılmıştır. Tezin alan araştırması kapsamında Ankara'daki devlet üniversitelerinde (Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi) öğrenim görmekte olan 20 gençle, Ekim 2010-Haziran 2011 arasındaki sekiz aylık süreçte, 12 Eylül filmlerini nasıl alımladıklarını anlamaya çalışan, her biriyle 3'er görüşme olmak üzere toplam 60 yarı-yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Analiz bölümünde okuma bağlamı öne çıkarılmış; filmlerin nasıl alımlandığı ?bağlamsal söylemler? aracılığıyla tarihsel bir çerçevede incelenmiştir. Ayrıca karakterler üzerinden yapılan okumalardan hareketle, politik söylem ve konumların yanında kişisel deneyim ve duyguların, filmlerin anlamlandırılmasında nasıl bir rolünün olduğu ortaya konulmuştur. Tezin bulgularına göre gençlerin 12 Eylül filmlerini okuma ve yorumlama pratikleriyle, politikayla ilişkilenme biçimleri, politik konumları ve zihinlerindeki 12 Eylül imgesi arasında güçlü bağlantılar bulunmaktadır. Filmlerin gençlerin anlamlarında büyük dönüşümlere neden olduğundan söz edilemezse de, 12 Eylül'e dair ilgi ve merak uyandırdığı, bazı tarihsel gerçeklikleri gösterdiği ve sınırlı da olsa eleştirel bakış açıları önerdiği belirtilmelidir. Popüler anlatılar aracılığıyla daha kapsamlı değişim ve dönüşümler sağlaması ise, ancak bunların bilinçli politik stratejiler çerçevesinde üretilmesiyle mümkündür.Abstract This thesis examines how university students? receive ?12 September Coup Films? shot during 2000s, which discourses they come into contact with while reading and discussing these films and what they think about the narratives as well as film characters. Concisely, the study is motivated by the question: ?What inferences do university students make from 12 September films? Why and how??. The films Vizontele Tuuba (Vizontele Tuuba, Yılmaz Erdoğan, 2004), Babam ve Oğlum (My Father and My Son, Çağan Irmak, 2005) and Eve Dönüş (Homecoming, Ömer Uğur, 2006) were chosen from ?the 12 September Films? which were shoot in 2000s. The theoretical and methodological premises of the study rely upon the background provided by the tradition of Cultural Studies, and the two main approaches of reception studies in cinema, namely the historical materialist and the ethnographic approaches offered by Janet Staiger and Jackie Stacey. With regard to the data collection, ethnographic techniques were employed. During the fieldwork of the research, twenty young people studying at four state universities located in Ankara (Ankara, Gazi, Hacettepe and Middle East Technical Universities) were interviewed between October 2010 and June 2011. During this period of eight months, sixty semi-structured interviews were conducted with the purpose of conceiving how the films about the 12 September were received by these twenty respondents each of whom were interviewed three times. In the analysis section, the context of reading is highlighted, and how films are received is analyzed within a historical framework through ?contextual discourses?. Moreover, through the examination of the readings concerning the characters, how personal experience and emotions play a role in signifying the films in addition to the political discourses and positions are revealed. According to the findings of this study, strong connections can be established between the university students? practices of reading and interpreting of the 12 September films and their ways of contacting with politics, their political positions and their imaginations of 12 September coup. Even though, it is not possible to comment that these films lead to transformations in meanings produced by the university students, they helped to rise interest about 12 September coup, provided these young people some historical facts and assist them though in a limited level, to develop a critical point of view. An extensive change and transformation can be enabled through popular narratives only if they are produced by self-conscious political strategies.Item 12-15 yaş grubu ergenlerin gelecek yönelimlerinin pozitif psikolojinin bazı değişkenleri açısından incelenmesi(Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 2018) Altınay, Banu; Artar, Müge; Eğitimde Psikolojik Hizmetler BölümüBu araştırmada 12-15 yaş ergenlerin iyimserlik, umut, öznel iyi oluş, sosyoekonomik düzey ve algılanan ebeveyn desteği arasındaki ilişkinin ergenlerin gelecek yönelimlerini yordama durumu incelenmiştir. Araştırma ilişkisel tarama modelindedir. Araştırma 2013 - 2014 öğretim yılında, 5 resmi ilköğretim okulunun 6.7.8. sınıfında okuyan 300 öğrenciden oluşmaktadır. Araştırma grubundaki öğrencilere "Geleceğe Yönelik Tutum Ölçeği", "İyimserlik Ölçeği", "Çocuklarda Umut Ölçeği", "Öznel İyi Oluş Ölçeği", "Çocuk ve Ergenler için Sosyal Destek Değerlendirme Ölçeği" uygulanmıştır. Araştırmada 12-15 yaş ergenlerin gelecek yönelimlerinin yaşa ve sosyo-ekonomik düzeye göre farklılaşma durumları tek yönlü varyans analiziyle, cinsiyete göre farklılık gösterme durumu ise ilişkisiz örneklemler t-testi analizi yapılarak incelenmiştir. Oluşturulan kuramsal model önce test edilmiş daha sonra ölçme modelinin doğrulanıp doğrulanmadığı gözlenen değişkenler üzerinden Yol Analizi yapılarak bakılmıştır. Bu araştırmadan elde edilen bulgular 12-15 yaş ergenlerde olumlu gelecek yönelimi puanlarının yaş arttıkça düştüğünü, aileleri alt sosyo-ekonomik düzeyde bulunan ergenlerin planlı gelecek yönelimi ortalamasının, orta sosyo-ekonomik düzeydeki ergenlere göre daha düşük olduğunu ve erkek ergenlerin geleceğe karşı kaygı ve korkularının kızlara göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Ayrıca ölçme modeli ile 12-15 yaş ergenlerin gelecek yönelimlerinin, algıladıkları aile desteği ile öznel iyi oluş ve iyimserliklerini arttırdığı, iyimser ve öznel iyi olma durumlarının umutlu olmalarını arttırdığı ve gelecek yönelimlerinin olumlu olduğu bulunmuştur.Item 13. yüzyıl Anadolu tasavvufunda Evhadeddin-i Kirmani ve tesirleri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015) MOSTAFAVİ, MOHARRAM; Erdem, İlhan; TarihAnadolu Selçukluları döneminde yaşayan ünlü sûfi şair Evhadeddin Hamid b. Ebu'l-Fahr-i Kirmanî (561-635/1166-1238) 16 yaşlarında sosyo-politik krizden dolayı anavatanını terk ederek Bağdad'a yönelir. Burada fıkıh alanında eğitim aldıktan sonra mûit'lik makamına yükselir. Ardından arayışlarına devam eder ve Sühreverdîlik tarikatının Ebherîyye koluna katılır. Bir yandan şeyhi Sücasî tarafından seyr ü sülûk amacıyla diğer yandan da Ebherîyye tarikatının yayılması doğrultusunda ilk önce Azerbaycan seyahatinde bulunmuştur. Evhadeddin-i Kirmanî, 13. yüzyılın başlarında Anadolu bölgesine yoğunlaşarak Kayseri, Malatya, Ahlat, Sivas, Konya ve Diyarbakır gibi muhtelif şehirlerde seyahatte bulunur. Ardından, Anadolu'da bulunduğu süreçte bu bölgede sınırlı kalmayarak; gezgin bir sûfi olarak Suriye, Mısır ve İran'ın bazı kentlerine vs. bölgelere devamlı seyahat yapar. Bu bağlamda sözkonusu seyahatlerin zaman zaman siyasi amaçla gerçekleştiğini belirtmeliyiz. Nitekim kendisi Anadolu'da bulunduğu süreçte birçok öğrenci yetiştirmiş, siyasi-dinî ve tasavvufi çevrelerle de münasebette bulunmuştur. Ayrıca devletin ve zengin kesimin desteği ile bazı şehirlerde hankâh kurmaya girişmiştir. Sonraki dönemlerde de Ebherîyye tarikatının bir kolu olarak Evhadîyye tarikatı kısıtlı bir şekilde faaliyeti devam edilmiştir. Lakin hatta 19. yüzyıllarda Konya gibi şehirde bu tarikata ait hankâhının faaliyeti gözükmektedir. Şeyh Evhadeddin soy açısından bazı görüşlere rağmen Türk kökenli olduğu için net bir delil yoktur. Bu zat Rubaiyât eserine sahip olmakla birlikte mesnevi kalıbında yazılmış bulunan Misbahu'l-Ervah eseri de ona mensup edilmiştir. Hâlbuki ona mensup edilen bu eser bazı tanıklara göre tespiti çok zordur. Bu sûfi şair resmi olarak Melametîyye veya Kalenderîyye zümresine tabi olmasa da; gayri resmi olarak ameli ve fikri açıdan Melametî ve Kalenderî bir sûfi telakki edilebilir. Bu sûfinin özellikle vahdet-i vücudcu ve şahidbâzî niteliği ile de vasıflandırılması gerekmektedir. Ayrıca Futuvvet veya Ahilik gibi teşkilatlarla hiçbir bağlantısı olmamakla birlikte onun Anadolu'da Halife tarafından Futuvvet teşkilatının sürdürülmesi tezi yanlış bir yaklaşım olduğu âşikardır. Ayrıca, Evhadeddin kendi döneminde muhtelif çevreler arasında ün kazandığı da belirtilmelidir. Nitekim, Şeyh Şehabeddin Ömer-i Sühreverdî gibi ünlü sûfi ve Bağdad şeyhu'ş-şuyuhunun ölümü ardından (632/1235) Halife Mustansır tarafından bahşişte bulunur bazı vakıflar ona devredilir. Son olarak, kendisinin bu dönemden itibaren ömrünün sonuna kadar Bağdad'da bulunduğunu ve orada vefat ettiği ifade edilebilir.Item 15 Mo 3 çeliğinin sulu ortamlardaki korozyonu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1979) Aksüt, A. Abbas; Üneri, SaadetItem 15. yüzyılın ortasına kadar Anadolu Türk Sanatı'nda ahşap kapılar(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992) Bozer, Rüstem; Arık, M.OluşAbstract Wooden occupation is one of the branch of Anatolian Turkish Art, about which there is no enough study. This art branch shows a certain development with the technical and esthetic properties according to the periods, which has very different kinds of rich samples such as minber (the pulpit), kürsü (the chair), the sar cophagus, rahle (low reading-desk), the cupboard wing, the door and the window wings. In the middle of the 15th century, namely, the conquest of istanbul constitutes a very important turning point in this line of development. The topic of our study is the wooden door wings from the beginning up to this turning point. The samples of fifty-five door wings are investigated deeply according to their production technique, decoration technique, the diagram and decoration in the study of " The Wooden Doors In Anatolian Turkish Art Up To The Middle Of 15th Century M. In the production of the door wings, many different kinds of techniques are used such as pounding, meshing and meshing and kündekari (Tab lo 1). The techniques of kündekari (real kündekari, imitation kün dekari ), carving ( smooth surface, round surface, channeled and two-layered carving and curved cutting ), scraping, in laid and openwork sticking are used in several decorations ( Tablo 2 ). One can see the every kinds of decorations on wooden doors such as vegetal, geometrical, hand-writing and figure. But the figured decoration is limited by the examples of 13th century. We can see the other all decorations in all periods. These decorati ons, usually based on the characteristics of the periods but they have been gained their shapes according to their master's styles. When the door wings decorations are shaped, especially dis tributions to surfaces, the important factor is the diagram which is preffered. Unquestionably the diagrams are shaped according to their master's decorations that he wanted or some present diagrams which are convenient to the decorations taken to be as an example.Item 16. yüzyıl Larende (Karaman) kazasında yerleşme ve nüfus(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997) Gümüşçü, Osman; Elibüyük, Mesut; CoğrafyaThis study, which was done from the point of wiew of historical geography, based on the Mufassal Tahrir Defters in Ottoman Archives, is the first research study that no geographist has been interested in our country. Larende and its surroundings are a place where there has always been settlement for thousands of years due to its convenient conditions. The rural settlement densty that was seen almost all ages in Larende and its surroundings, which were the economic, cultural, and administrative center of a vast region, peaked in XV "', especially XVI "' century. In the XVI1' century, 82 % of 194 villages in Larende Kaza was localized, but only 40 % of them was able to survive. In the following ages sowe of the villages in this area disappeared due to several reasons, and new villages were gradually established under different names. Allthough Larende which was the Sancak center at the beginning of XVI th century, regressed first to a Kaza - center and then to a Nahiye - center due to some later changes, it maintained its economic and cultural importance. Because rural areas had conveinent conditions too, the population that started to increased three - fold in 84 years. The average rate of annual population increase in Larende Kaza (including urban and rural areas) was gound to be 13 %o. According to the calculations we did, this result with the 1 0 - 1 5 %o average rate of the annual population increase in Anatolia in XVI * century. However, in XVII "' century, economic recessions occured due to the increase in agricultural areas, and the decrease of cultivation rate according to the average rate of population increase together with other negative effects. Thus, agricultural areas were broken apart, and there were no more areas for the villagers to cultivate. Fertility was affected negatively, thus caused a decrease in cultivation Therefore, most of the people lost their jobs and (being Çiftbozan or Levend) became bandits or rebels. All these regressions led villagers, already about to leave their villages, to migrate to towns. According to the documents, these migrations, which had began in about 1 541, gradually increased towards to the end of the century. According to the documents belonging to the year 1584, in Larende Kaza, where there were also migrations from one rural-area to another, the average rate of the Nefers, who joined the migrations, was under even 2 % of the total number of the Nefers. 242Item 16. yüzyıldan günümüze kürtlere yönelik politikaların sınır kavramı bağlamında tarihsel analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Çagırga, Serdar; Fırat, Melek Melehat; Uluslararası İlişkilerThis dissertation examines Kurdish policies of Ottoman and Iran empires along with the states of Turkey, Iran, Iraq and Syria from a comparative perspective and in the context of border concept. It asserts that a partnership arising from the governing approach of empires was established between Kurds and aforementioned empires, while ground for "coexistence" was demolished as a result of centralization and modernisation efforts taking place in the 19th and 20th centuries. In this respect, first and foremost, it is emphasized that a transformation from frontiers to boundaries and borders took place concurrently with the centralization and modernisation processes of mentioned empires. This was accompanied by abolishment of emirates which performed a task of being a layer between Kurds and central administrations of Ottoman and Iran empires. Subsequently, it is asserted that the failure of centralization and modernisation attempts led to the disintegration of above-mentioned empires and paved the way for the formation of Turkey, Iran, Iraq and Syria. Kurds, in this new environment, was to be transformed from vassals of emperors to the citizens of newborn nation-states and their nationalist aspirations started to be seen as an existential source of threat. This claim is supported by revealing the provisions of founding documents of border agreements, security protocols as well as Sadabad and Baghdad Pacts regarding Kurds. The dissertation argues that although Turkey, Iran, Iraq and Syria differentiate from one another in terms of their socio-economic structures, linguistic, ethnic and social compositions they have built a common understanding and partnership in order to confront threats originating from Kurdish nationalist movements roughly since 1920s.Item 16.asırda Sivas'ta kurulan Ali Baba Zaviyesi'nin dini, sosyal ve ekonomik fonksiyonları hakkında bir araştırma(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1990) Savaş, SaimItem 17. yüzyıl Türk şiirinde tasavvuf telakkisi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Vanlı, Murat; Güngör, Zülfikar; İlahiyatBu çalışmada, 17. yüzyıl Divân, Halk ve Tekke edebiyatı mümessillerinin tasavvufî mefhumlara şiirlerinde ne derece ve sıklıkla yer verdiklerinin ortaya çıkarılması hedeflenerek kullanmış oldukları kavramlardan hareketle tasavvuf telakkîleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Divân şairlerinden Fehîm, Nâilî, Nâbî ve Nef'î; Halk şairlerinden Gevherî ve Âşık Ömer; Tekke şairlerinden ise Nakşî Ali Akkirmânî, Sun'u'llâh-ı Gaybî, Ümmî Sinân ve Niyâzî-i Mısrî Divânları esas kabul edilerek, şairlerin tasavvufî ahlak, kavram, mecâz, tip, makâm ve hâller hakkındaki fikirleri araştırılmıştır. Ayrıca şairlerin tarikat usülleri, tarikat kıyafetleri, tarikat mimarîsi, çeşitli tarikatlar, tarikat büyükleri ve tasavvufî açıdan değerlendirilen ve yorumlanan âyet ve hadisler hakkındaki telakkîleri de, mukayeseli bir üslupla tespit edilmeye çalışılmıştır.Item 17. yüzyıl Türk şiirinde tasavvuf telakkisi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Vanlı, Murat; Güngör, Zülfikar; OtherBu çalışmada, 17. yüzyıl Divân, Halk ve Tekke edebiyatı mümessillerinin tasavvufî mefhumlara şiirlerinde ne derece ve sıklıkla yer verdiklerinin ortaya çıkarılması hedeflenerek kullanmış oldukları kavramlardan hareketle tasavvuf telakkîleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Divân şairlerinden Fehîm, Nâilî, Nâbî ve Nef'î; Halk şairlerinden Gevherî ve Âşık Ömer; Tekke şairlerinden ise Nakşî Ali Akkirmânî, Sun'u'llâh-ı Gaybî, Ümmî Sinân ve Niyâzî-i Mısrî Divânları esas kabul edilerek, şairlerin tasavvufî ahlak, kavram, mecâz, tip, makâm ve hâller hakkındaki fikirleri araştırılmıştır. Ayrıca şairlerin tarikat usülleri, tarikat kıyafetleri, tarikat mimarîsi, çeşitli tarikatlar, tarikat büyükleri ve tasavvufî açıdan değerlendirilen ve yorumlanan âyet ve hadisler hakkındaki telakkîleri de, mukayeseli bir üslupla tespit edilmeye çalışılmıştır.Item 18. ve 19. yüzyıllarda Anadolu duvar resimleri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011) Şener, Dilek; Giray, Kıymetİnceleme alanını, Osmanlı İmparatorluğu'nun Başkenti İstanbul hariç tüm Anadolu sınırları içinde kalan bölgeler, zaman sınırını XVIII. - XIX. yüzyıllar, incelenecek bina grubunu ise tüm yapı türlerinin oluşturduğu doktora tez çalışmasıyla, Anadolu'da Duvar Resimleri'nde karşılaşılan dönem ve coğrafyaya bağlı üslupsal değişim ve gelişim sürecinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bugüne kadar yapılan araştırmaların saptamaları üzerinden, yeni bulguların ortaya konularak, soruların sorulup cevaplanması tezin çalışma yöntemini belirlemiştir. Elimizdeki verilere göre Anadolu'da Osmanlı Dönemi'nde en erkeni 1768, en geçi ise 1908 tarihli olmak üzere, konu, yer ve düzen, üslup, malzeme ve teknik özgünlüğünü tamamen veya kısmen koruyan 153 bina tespit edilmiştir. Araştırmanın ilerleyen safhalarında ?Katalog? başlığı adı altında yedi bölgede, yetmiş sekiz eser ayrıntılı incelenmiştir. Anadolu'da ?Duvar Resmi? tespit edilen binalarda malzemenin kuru sıva üzerine farklı ve çeşitli renklerle yapılan tasvirlerden oluştuğu belirlenmiştir. Sonuç olarak Anadolu'daki duvar resimlerinde teknik söz konusu olduğunda tespit edilen binalardaki tasvirlerin çoğunun aynı teknik ve malzemeyle yapıldığını söyleyebiliriz. Buna karşın karşımıza teknik uygulamada ünik bir örnek çıkmıştır; Elazığ-Harput'taki Havuzbaşı Köşkü'nün yan duvarında Ali Miralaygil imzalı manzara konulu tasvir karakalemdir. Gaziantep İli'nde ise sıva üzerine yapılan duvar resimlerinin yanı sıra, teneke üzerine yağlı boya tekniğinin de uygulanmış olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu'daki duvar resimlerini Başkent İstanbul'da ayıran en önemli özellik kronolojik gelişmenin olmayışıdır. XVIII. yüzyılın sonlarına tarihlenen Bursa Abdal Mahallesi'ndeki Ev, Soma Hızır Bey Camii ve XIX. yüzyılın başından Yozgat Başçavuş Camii gibi erken tarihli eserler, manzara konulu tasvirleri ile tema birliği açısından ortak ama kurgu ve betimleme anlayışı bakımından yeni bir üslup doğrultusunda kendi başlarına önem taşır. Öte yandan Merzifon eserlerinde bizzat imzası ile karşımıza çıkan Zileli Emin özgün üslubu ile adeta ?Osmanlı Dünyası?nın yaşamıyla ilgili ipuçlarını sembollerin diliyle kurgulamıştır. Özellikle son yıllarda ?Osmanlı Dünyası? adı altında tanımlanan Zileli Emin'in Merzifon Kara Mustafa Paşa Camii Şadırvan'ındaki konu dağarcığı geniş bir yelpazeye dağılan tasvirleriyle duvar resimlerindeki ?gelenekçi? üslubun sınırlarını aşar. Kronolojik gelişme olmayışının yanı sıra Anadolu'daki duvar resimlerinde bölgeye bağlı özelliklerden bahsetmek mümkün müdür? Sorusunu sorarak çalışmamızın özellikle değerlendirme aşamasında, katalog sisteminden elde ettiğimiz verilerle, yanıt aramaya çalıştık. Aynı bölge veya il sınırları içinde kalan binaların bazılarında özellikle XIX. yüzyılın ikinci çeyreğine tarihlenen Muğla Şeyh Camii ve Milas Bahaeddin Ağa Konağı karşılaştırıldığında üslup bakımında perspektif ve orantılara dayanan temel özellikler iki eserde de oldukça farklıdır. Bu karşılık Afyon, Denizli, Konya ve Gaziantep gibi şehirlerde özellikle duvar resimleri olduğu yerinde incelemelerle tespit edilmiş ve saptanan eserlerde üslup bakımından, hem kurgu, hem de işleniş özellikleri açısından benzer özellikler saptanmıştır. Bunun dışında farklı bölgeleri aynı başlık altında toplayıp, belirgin kılabilecek bir üslup birliği belirlemek, naif niteliğin tek ortak özellik olması dışında, zordur. Osmanlı İmparatorluğu'nun hemen her köşesine yayılmış olan duvar resimleri özellikle Batı ve Güneydoğu Anadolu'da, İzmir, Muğla, Antalya ve Antakya gibi kıyıya yakın kentlerde batı resim tekniklerini daha yakından tanıyan sanatçıların yetiştiği anlaşılmaktadır. Yine de XIX. yüzyıl sanatçıları daha çok kişisel üslupları ile dikkat çekmiştir. Tüm bu tespitlere göre toplumsal ve kültürel alanda olduğu gibi duvar resimlerinde de ?gelenekçi? anlayıştan kopmadan/kopamadan yeni bireşimlere gidilmiştir. Bu nedenle XVIII.-XIX. yüzyıllar ve sonrasında, hem Başkent (İstanbul), hem de Anadolu'da duvar resimlerinin bulunduğu eserler ?Resim Sanatımızda? belirli bir geçiş dönemini yansıtmaları bakımından önem taşır. Çalışmamızın sonucunda, Anadolu'da duvar resimleri üzerine incelediğimiz eserlerin sağladığı yeni verilerle sanatçıların, ister yerli ister yabancı olsun, bağlı oldukları geleneklerden uzaklaşmadan batı etkilerini özümsemeye çalıştıklarını söyleyebiliriz.Abstract This doctoral thesis aims to determine the stylistic changes and transformation in frescoes in Anatolia linked to period and geography. Areas researched encompass all regions of Anatolia except Istanbul, the capital of the Ottoman Empire; time period spans 18th through 19th centuries; and building groups to be analyzed include all building types. The research method followed in the thesis was determined by answering questions and setting forth new findings through observations made in the research carried out to date. According to the inputs to hand, 153 buildings from the Ottoman Era were identified in Anatolia, the earliest dating to 1768 and the latest to 1908. We speak here of buildings which have partially or entirely preserved their originality in terms of subject matter, location and layout plan, style, materials, and technique. In the later stages of the research, seventy-eight works were scrutinized in seven regions under the heading ?Catalog.? It was determined that in buildings in Anatolia boasting ?frescoes? the latter consist of depictions made in differing and varied colors applied on dry plaster. Consequently, in terms of technique used in frescoes in Anatolia, it can be said that the depictions in most of these buildings were made using the same technique and materials. On the other hand, we did encounter an example unique in its technical application: The depiction of a landscape signed Ali Miralaygil on the side wall of the Havuzbaşı Köşk in Harput, Elazığ was done in charcoal. We can also add that in the Province of Gaziantep, besides frescoes done on plaster, the technique of oil on tin was also used. The major feature distinguishing frescoes in Anatolia from those in the Capital Istanbul is that there is no chronologic progression. Early works such as the House in the Abdal Neighborhood in Bursa dated to the end of the 18th century, the Hızır Bey Mosque in Soma, and the Başçavuş Mosque in Yozgat from the early 19th century, though having common features in terms of their landscape depictions and thematic unity, are important in and of themselves for their composition and depiction and because stylistically speaking they are new. On the other hand, with his original style Zileli Emin, the signed works of whom we encounter in the town of Merzifon, has virtually provided us with clues as to life in ?the Ottoman World? through the language of symbols. Zileli Emin surpassed the limits of the ?traditional? style in frescoes especially in his depictions on the Sadirvan (fountain in the yard of a mosque) of the Kara Mustafa Pasha Mosque in Merzifon; depictions whose repertoire of subject matter makes for a broad spectrum and which have recently been classified under the title ?the Ottoman World.? Apart from the fact that there is no chronological progression, is it possible to speak of regionally-related features in Anatolian frescoes? This is the question we sought to answer, especially at the evaluation stage of our research, through data obtained from the catalog system. In some of the buildings in the same region or within the same province, especially when comparing the Sheikh Mosque in Muğla and the Bahaeddin Aga Mosque in Milas, both dated to the second quarter of the 19th century, fundamental features based on perspective and proportion in terms of style are quite different in the two works. The same was observed to be true after in situ study of frescoes in such cities as Afyon, Denizli, Konya and Gaziantep, as similar characteristics were found stylistically speaking in the works in question, from the standpoint of both composition and execution. Otherwise, except for the fact that all the works are naïve it is hard to group varying regions under a single heading and point to an overriding unity of style. Although frescoes were done in almost every nook and cranny of the Ottoman Empire, it is particularly in Western and Southeastern Anatolia, and in cities with a proximity to the coast such as Izmir, Muğla, Antalya and Antakya that artists emerged who were familiar with the techniques of western painting. Nevertheless, artists of the 19th century were noted for their individualistic styles. All this indicates that, as in the social and cultural areas, so with frescoes, there were new syntheses achieved without abandoning, or indeed being able to abandon, the ?traditionalist? approach. Therefore during and after the 18th and 19th centuries monuments boasting frescoes, both in the capital (Istanbul) and in Anatolia, are of importance in that they reflect a certain transition period in the Turkish Art of Painting. As a result of the present study we may assert, based on fresh data obtained by examining monuments in Anatolia via their frescoes, that, whether local or foreign, the artists strove to embrace western influences while still remaining faithful to their traditions.Item 18. yüzyılda malikane uygulaması ve Diyarbekir Voyvodalığı(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Başarır, Özlem; Kurt, Yılmaz; TarihIn practice, havâss-ı hümâyûn offices were one of the active malikâne applications which were under the management of district treasurers. In the middle of 17th century, they have been removed from the command of district treasurers with a phrase: "defterdarlıkdan ref?. Thus, a number of havâss-ı hümâyûn offices were converted into a single mukâta?a and were left in deduction of a voyvoda-mültezim. In this way, a significant contribution to overcome the state?s cash shortage had been made. So that, the state was not forced to deal one by one with tax farmers and their problems, but with a single voyvoda. At the same time, with the deduction clause, the state had given authorization and responsibility on taxes to voyvoda, while it was going to guarantee the tax income to central treasury. As a result, a number of financial-administrative areas in province were created, based on taxes taken from production and trade activities and from tribes. The name of these areas were called as voyvodalık and at the top of the staff in these areas as voyvodas.Item 18. yüzyılın ikinci yarısında merkez-taşra bağlamında sarrafların ilişki ağları: Bir sosyal ağ analizi yöntemi denemesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Ünlü, Ertan; Taş, Hülya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu tezde; Osmanlı mali yapılanmasının önemli aktörlerden biri olan sarraflar; kurdukları ilişki ağları açısından incelenmektedir. Hem devlet içinde hem de toplum nezdinde üstlendikleri roller açısından Osmanlı sarrafları; 18. yüzyılda "altın çağ"larını yaşamışlardır. Bunda uzayan savaşların finansmanı kadar taşrada yükselen önemli bir güç olan ayanların da etkisi büyüktür. Diğer bir ifadeyle; devletin ve taşrada devleti temsil eden yöneticilerin, mali açıdan kendilerini finanse edecekleri ortaklara olan ihtiyacı, sarrafların giderek aranan kimseler olmasına neden olmuştur. Tezde dönem olarak 18. yüzyılın ikinci yarısı seçilmiştir. Bunun iki temel nedeni vardır. Bu dönem; bir yandan devletin savaş finansmanında zorlandığı diğer yandan ayan kökenli taşra yöneticilerinin, iktidarlarını güçlendirmek için rekabet içinde oldukları diğer ayan ailelerini alt edebilmek adına kendilerine güçlü kredi kaynakları aradıkları bir zaman dilimidir. Tezin konusu açısından, temsil kabiliyeti olan iki sarraf seçilmiştir. Darbhâne-i Âmire Sarrafı Bedros ile I. Abdülhamid'in kız kardeşi Büyük Esma Sultan'ın sarrafı olarak kayıtlara geçen Rum asıllı Sakızlı Dimitri. Her iki sarraf, aynı dönemde yaşamış olup kurdukları ilişki ağları, onların iktidar alanlarını genişletirken; içine girdikleri iktidar alanı, onların canlarına mal olmuştur. Bir anlamda bu sarraflar; modern öncesi dönemde iktidar ve iktidarın ortaklarını anlayabilmek adına araştırmacılara yol gösterici olabilecek bir hayat hikayesine sahiptirler. Bu tezde; belirtilen dönemde bir yandan sarrafların hangi zümrelerle ilişkide oldukları incelenirken, diğer yandan toplum içindeki prestijlerindeki değişim-dönüşümleri ölçmek hedeflenmiştir. Sarrafların, bu düzen içerisinde var olabilmek adına nasıl bir iktidar ağı oluşturduğu; buna bağlı olarak yükseliş ve düşüşleri ile bu süreçte etkin olan kişi ya da gruplar, "sosyal ağ analizi" yöntemi ile incelenmiştir. Bu bağlamda, Osmanlı arşivlerinde yer alan muhallefat kayıtları başta olmak üzere çeşitli koleksiyonlar ve dönemin kroniklerinden yararlanılmıştır. İlişki ağlarını görselleştirmede ise UCINET ve NetDraw programları kullanılmıştır. In this thesis; sarrafs, who were one of the most important actors of the Ottoman financial structure, have been examined in terms of their relationship networks. In terms of their roles both within the state and society, Ottoman sarrafs lived their "golden age" in the 18th century. The influence of the notables, who had an important rising power in the country, as well as the financing of the prolonged wars, affected this situation. In other words; sarrafs had become sought-after individuals gradually, as a result of the necessity of the governments and their representive administrators in the provinces, to have partners in financing themselves. The second half of the 18th century was chosen in the thesis. There are two main reasons for this. This period was a period of time when the state had diffuculties in war financing and on the other hand the provincial administrators who had an notable origin, were looking for strong sources of credit in order to be able to defeat the other prominent families they were competing with to strengthen their power. In terms of the subject of the thesis, two sarrafs, who had a representation ability, were chosen. These were Bedros, who was the sarraf of the Royal Mint and the Greek Dimitri from Chios, who was the sarraf of Great Esma Sultan, who was the sister of 1st Abdülhamid. Both sarrafs lived in the same period, and while the relationship networks they established expanded their power domain; this power domain they have entered into also caused their lives. In a sense, these sarrafs had a life story that can guide the researchers in order to understand the power and the partners of power in the pre-modern period. In this thesis; it was aimed to examine which classes sarrafs had relations with in the mentioned period and also to measure the changes-transformations in the prestige of the sarrafs within the society. What kind of a power network these sarrafs constituted in order to exist within this order; their rise and fall as a result of this and the people or groups who were active in this process will be examined with "the social network analysis" method. In this context, especially the heritage records in the Ottoman archives and also various collections and chronicles of the period were used. UCINET and NetDraw programs have been used to visualize the relationship networks.