Cilt:38 Sayı:65 (2019)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item S. GORDON, On Altı Batıkta Dünya Tarihi(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Kurul, Erkan; Other; Türk İnkılap Tarihi EnstitüsüBazen tıpkı Titanic gibi bir okyanusun binlerce metre derinliklerinde, bazen Uluburun gemisiyle ortak kaderi paylaşır biçimde bir sualtı kayalığının dibinde, bazense Roma imparatoru Caligula’nın devasa eğlence teknelerine benzer şekilde bir gölün sığ sularında dibe oturmuş olan batıklar, insanoğlunun kültürel belleğinin izleri olarak yorumlanabilirler. Söz konusu bu izlere ev sahipliği yapan batıklar; kimi zaman yüzlerce, kimi zaman binlerce ve hatta kimi zamansa on binlerce yıl suların derinliklerinde kâşifleri tarafından bulunmayı beklemektedirler. Öyle ki, beklenen bu buluşmalar gerçekleşebildiğinde, zihinlerde yer edinmiş tarihsel kuramlar değişebileceği gibi, karanlıkta kalmış düşünceler ya da cevaplanmayı bekleyen önemli sorular da ortadan kalkabilmektedir.Item Homeros’u Yeniden Keşfetmek(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Yarlıgaş, Oğuz; Other; OtherEski Yunan dünyasında, ilhamını mousa’lardan alan ve şarkıları birbirine ilmek ilmek örerek şehir şehir gezdiği yerlerdeki toplulukları eğlendiren rhapsodos adlı ozan ve şair özelliklerini haiz söz ustaları vardı. Homeros da bunların en ünlüsüdür. Ancak Ilias (İlyada) ve Odysseia destanlarının yaratıcısı olarak kabul edilen Homeros’un tarihi bir kişilik olup olmadığı meselesi dahi tartışmalıdır. 19. yüzyılda günümüz bilimsel anlayışının tomurcuklanmasından itibaren Homeros ve ona atfedilen destanlarla ilgili pek çok araştırma yapılmış, böylece zaman içinde konuyla ilgili olağanüstü bir literatür oluşmuştur. H. Schliemann’ın 1870 ila 1875 yılları arasında Troia ile Mykenai’ı keşfi ve bu keşifle beraber destanların yalnızca o dönem insanlarının hayal gücüne dayalı efsanelerden ibaret olmadığının anlaşılmasıyla daha o dönemden itibaren bu tartışmaların oluşturduğu girdap, yalnızca klasik filoloji uzmanlarıyla sınırlı kalmayıp arkeoloji ve eskiçağ tarihi araştırmacılarını da içine çeker olmuştur.Item Amerikan Ve Fransız Devrimlerinde Sivil-Demokratik Ulus Devletin Ortaya Çıkışı(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Tauscher, Soner; Other; OtherOtto Hintze’nin, Batı dünyasında “modern devletin” ortaya çıkışıyla ilgili yazı dizisinin yayınlanmamış altıncı bölümü. Otto Hintze mirası; Alman Merkez Arşivi Merseburg Rep. 92 Nr.11. Bu elyazması Otto Hintze tarafından feodalizm makalesinin arkasına 9.4.1930 tarihli eleştirel bir yorum olarak yazılmıştır. 1941 yılında Fritz Hartung tarafından ilk baskısı yapılan üç ciltlik “Toplu Yazılar” serisinin ilk cildi olan “Devlet ve Anayasa” eserinde yayınlanmıştır. Burada tercümesi yapılan eser, ilk baskısı 1962 yılında Gerhard Oestreich editörlüğünde yapılan “Staat und Verfassung, Gesammaelte Abhandlungen zur Allgemeinen Verfassungsgeschichte” isimli eserin, 1970 tarihli gözden geçirilmiş ve genişletilmiş üçüncü baskısının ilk cildinde yayınlanmıştır. Otto, Hintze, “Staat und Verfassung, Gesammaelte Abhandlungen zur Allgemeinen Verfassungsgeschichte”, Vandenhoeck & Ruprecht in Göttingen 1970, s. 503-511.Item Soğuk Savaş Dönemi Türk Siyasi Hayatında Özgün Bir Siyasal Parti Örneği: Ergenekon Köylü İşçi Partisi (Ekip)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Demirci, Sibel; Other; OtherII. Dünya Savaşı’nın bitiminden hemen sonra Türkiye ekonomik, siyasal ve sosyal dönüşüm içerisine girmiştir ve bu minvalde siyasi hayata ilişkin en önemli değişiklik hiç kuşkusuz çok partili hayata geçiştir. Seçim sisteminin yenilenmesi ile cemiyetlerin ve partilerin sınıf esasına göre kurulmalarının önündeki engellerin kaldırılması sonucunda özellikle 1946 yılında sayıları ile dikkat çeken farklı siyasal eğilimdeki partiler kurulmaya başlamıştır. Bu partilerden Ergenekon Köylü ve İşçi Partisi (EKİP) ismi ve tüzükte yer alan ilkeleri ile “kurtuluşu” sembolize eden Türklüğün mitolojik simgelerine, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerlerine ve hatta sol ideolojiye özgü esaslara vurgu yapmaktadır. Parti, iddialı isminin yanısıra kurucusu Arif Hikmet Adsız’ın trajik yaşam hikâyesi ile de dikkat çekmektedir.Item Mümtaz Soysal Ve Kemalizm: 1960’lı Yıllarda Bitmemiş Bir Senfoniyi Tamamlama Girişimi(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Atalay, Lemi; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürk siyasal hayatını şekillendiren ideolojilerin başında gelen Kemalizm, sadece olumlanması/olumsuzlanması açısından değil, esnek yapısının da katkısıyla başka ideolojilerle eklemlenmesi açısından da sıklıkla tartışılagelmiştir. Sosyalizmle eklemlenmesi sonucu ortaya çıkan sol-Kemalizm anlayışı da özellikle 1960’lı yıllarda Türk düşünce hayatında önemli bir konumda olmuştur. Sol-Kemalizm anlayışının o dönemdeki önemli temsilcilerinden olan Mümtaz Soysal’ın görüşleri ise beraber hareket ettiği isimlerden belirli açılardan farklılaşmıştır. Bu çalışmada Mümtaz Soysal’ın sol-Kemalizm yorumu ve bu anlayış içerisindeki görece özgün konumu çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu çözümleme için başta Yön dergisinde yayımladığı yazılar olmak üzere, Mümtaz Soysal’ın o dönem içerisinde yazdığı kitaplar ve diğer makaleler incelenmiş ve Soysal’ın fikirleri analiz edilmeye çalışılmıştır. Yapılan incelemeler sonucu Mümtaz Soysal’ın Kemalizm-sosyalizm yakınlaşmasında, 1960’lı yıllarda beraber hareket ettiği diğer isimlere nazaran sosyalizme daha ağırlık verdiği, Kemalizm’i geliştirerek sosyalizme ulaşmaya çalıştığı; ancak 1980’lı yıllardan sonra bu görüşünden uzaklaşarak Kemalizm’e daha yaklaştığı anlaşılmıştır.Item Çok Partili Döneme Geçişin İlk Kadın Milletvekilleri Ve Faaliyetleri (1950-1954)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Çoban, Ebru; Other; Otherİlk olarak Cumhuriyet döneminde kadının toplumdaki yeri incelenmeye başlanmış olup, son yüzyılda da hayatın hemen her alanında gözde konulardan birisi olan kadın, siyaset biliminde de ön sıralarda yer almıştır. Kadın konusu, sadece feminist diye adlandırılanların ilgi alanı ile sınırlı olmadığı gibi bunun yanında kadın ve siyaset mevzusunda da birçok düşünür tarafından çeşitli görüşler ileri sürülmüş, kadının siyasetteki rolü uzun zamanlardan beri tartışılmıştır. Tüm dünyada genel kanı, bir ülkenin en büyük demokratik hak göstergelerinden biri kadınlara tanınan haklar olarak bilinir. Türkiye’de Cumhuriyet öncesinde Meşrutiyet döneminde kadınlar mitinglerde, basın ve dernekçilik faaliyetlerinde etkin olup, Milli Mücadelede önemli katkılar sağlamıştır. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte kadınlara verilen siyasi haklar kanunlaştırılarak, kadınlar 1930’da yerel seçimlerde, 1934’de genel seçimlerde yer almıştır. Türk kadınına zaman içerisinde siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik haklar tanınsa da yurttaş ve nüfusun yarısını oluşturan kadınlar hiçbir zaman demokratik haklarını ve görevlerini erkeklerle eşit olarak kullanamadılar. Yeni Türkiye kadınlara seçme ve seçilme hakkını erken tanıyan ülkelerden birisi olmasına rağmen, meclisteki kadın sayısı temsil oranı dünya ortalamasının çok altında kalmıştır. Genel olarak Demokrat Parti dönemi parti tüzükleri ve seçim bildirgeleri incelendiğinde, partinin iktidarı süresince mecliste kadın sorunu dile getirilmediği sadece “aile” kavramı üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır. İncelemenin dönem aralığında (1950-1954) meclisteki temsil sayısında toplam 487 milletvekili arasında 484 erkek, 3 kadın milletvekili yer almaktadır. Bu çalışmada çok partili döneme geçişle birlikte ilk yapılan oylama sonucunda seçilen kadın milletvekillerinin biyografisi ve meclisteki faaliyetleri ele alınacaktır. Çalışmada başta kullanılan kaynaklar TBMM yayınları ve TBMM Zabıt Cerideleri olmuştur.Item Sakarya-Düzce-Bolu-Ereğli Demiryolu Projesi(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Kırlı, Engin; Other; OtherSakarya’dan başlayıp, Düzce-Bolu güzergâhını takip ederek Ereğli’ye ulaşacak bir demiryolu hattının yapılması düşüncesi Anadolu Demiryollarının projesinin hazırlandığı ilk dönemlerden itibaren gündeme gelmiştir. Sakarya-Ereğli demiryolu hattı iktisadi açıdan olduğu kadar stratejik açıdan da son derece önemliydi. Ereğli havzası, Osmanlı ülkesinde en kaliteli kömür madenlerinin yer aldığı bölgeydi. Rusya gibi Karadeniz’de kıyısı olan bir ülke ile savaşa girilmesi halinde, 19. ve 20. yüzyılda son derece stratejik bir yakıt olan kömürün Ereğli’den İstanbul’a naklinde sorunlar yaşanmakta bu da Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmaktaydı. Bu nedenle bol miktarda kömürün demiryoluyla karadan güvenli bir şekilde nakledilmesine yönelik olarak Sakarya’dan Ereğli’ye kadar uzanacak bir demiryolu hattının yapılması gündeme geldi. Ancak bir takım mali ve teknik imkânsızlıklar nedeniyle bu proje hayata geçirilemedi.Item Modern Mısır’da Nubar Paşa’nın Karma Mahkemeler Nizamnamesi Ve Le Bosphore Égyptien Meselesinde Diplomatik Girişimleri(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Uygur, Fatma; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiXIX. yüzyılda âsi Mehmet Ali Paşa (1769-1849), Mısır’da metbû devletine isyan etmesiyle Mısır’ın bambaşka bir sürece girmesine neden olmuştur. Çeşitli sebeplerden kaynaklanan ve yaklaşık on yıl süren bu isyan beraberinde Osmanlıdan ciddi bir kopuş sürecini başlatmıştır. Bu kopuş, Mısır’da yaşayan Avrupaî eğitim almış Gayr-i Müslimlerin devlet yönetiminde kritik noktalara getirilmesiyle ve yapılan birtakım reformlarla hızlanmıştır. Bu sancılı süreçte kilit rol oynayanlardan en meşhur isim Nubar Paşa (1825-1899) olacaktır. Nubar Paşa, Karabağ’dan İzmir’e göç eden Ermeni kökenli varlıklı bir aileye mensuptur. Toulouse ve Belçika’da eğitim görmüş Paris’te uzun zaman ikamet etmiş ve bu dönemde Batı toplumunu yakından tanımıştır. Parlak bir zekâya sahip Nubar Paşa kariyerine, Mısır’da ticaret ve hariciye nazırlığı yapan dayısının aracılığıyla (1842) Mehmet Ali Paşa’nın kâtibi olarak başlamıştır. Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa (1789-1848)’nın da tercüman/sekreterliğini de yapmıştır. Said Paşa (1822-1863) ve İsmail Paşa (1830-1895) döneminde Mısır’ın iç ve dış politikasında rol oynamıştır. Çeşitli alanda müşavirlik, bakanlıklar ve başbakanlık yapmıştır. Süveyş Kanalı yapımı sırasında Türk ve Fransız temsilcilerle yapılan görüşmelere katılmıştır. III. Napolyon (1808-1870-3)’a Süveyş Kanalı ile ilgili şirketin haklarını kabul ettirerek başarılı bir pazarlıkta (1864) diplomatik maharetini göstermiştir. Fakat Nubar Paşa’nın dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yaptığı dönemde Bâb-ı Âli’den kopmayı idée fixe haline getirdiği görülmektedir. Bu çalışmada, Mısır’da kurulacak yeni karma mahkemeleri nizamnamesinin gerçekleşmesinde Fransız yetkilerle yaptığı görüşmeler ve Le Bosphore égyptien adlı gazetenin kapatılmasıyla meydana gelen diplomatik krizdeki rolü, Fransız Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı diplomatik arşiv belgelerinden, Fransız resmî/gayrı resmî gazetelerinden ve dönemin araştırma eserlerinden faydalanılarak değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.Item İspanyolların Gözünden Osmanlı Devleti’nde 1876 Darbeleri ve II. Abdülhamid’in Tahta Çıkışı(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Turan, Tufan; Other; OtherOsmanlı Devleti ile İspanya’da 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren eşzamanlı olarak liberal gelişmeler yaşanmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nde Sultan Abdülaziz’in hal’i ile meşrutî monarşi düzenine geçiş başlamışken, İspanya’da da Kraliçe II. Isabel tahttan indirilmiş ve cumhuriyet rejimi denemesi yapılmıştır. İki ülkede de bu süreçler kısa sürmüş ve monarşiler liberal hareketlere karşı üstünlük sağlamışlardır. Bu süreçler içerisinde, İspanya, kendisiyle aynı türden gelişmelerin yaşandığı dostu Osmanlı Devleti’ndeki gelişmeleri yakından takip etmiştir. İspanyol basını da, Sultan Abdülaziz’in hal’inden itibaren süreci yakından takip etmiş ve İspanya halkını bu gelişmelerden haberdar etmiştir. Çalışmanın temel kaynağı olarak kullanılan İspanyol gazetelerinde yayımlanan haberler, İspanya Milli Kütüphanesi ve İspanya Kültür ve Spor Bakanlığı bünyelerindeki gazete arşivlerinden temin edilmiştir. Haberlerde sadece bilgiler verilmekle kalınmamış ve yapılan yorumlarla İspanyolların Osmanlı Devleti’ndeki gelişmelerle ilgili düşünce ve yargıları da ortaya konulmuştur. Haberlerde ele alınan temel konular, Sultan Abdülaziz’in hal’i, Sultan V. Murad’ın tahta çıkışı, faaliyetleri ve hastalığı ile Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıkışıdır. Bunların yanı sıra, İspanyol basınında, özellikle Sultan Abdülaziz’in hal’inde önemli rol oynayan softalarla ilgili de ayrıntılı bilgilere rastlanmaktadır.Item İlk İkamet Elçilerinin Halefleri Rum Maslahatgüzarlar (1800-1821)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Kılıç, Musa; Other; OtherModern Osmanlı Diplomasi tarihinde ilk ikamet elçilikleri dönemi önemli dönüm noktalarından biri olarak görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin ilk ikamet elçiliği 1793 yılında Londra’da faaliyete geçti ve ardından Viyana, Paris ve Berlin’de de temsilcilikler açıldı. Fakat kısa bir süre sonra Müslüman elçilerin yerine Osmanlı elçiliklerinde görev yapan Fenerli Rum tercümanların maslahatgüzar olarak atanmasına karar verildi. İlk atamalar 1800 yılında gerçekleşti. 1811’den itibaren Avrupa başkentlerindeki Osmanlı daimi temsilcilikleri tamamen Rum maslahatgüzarlara emanet edildi. Rum maslahatgüzarlar, Napolyon Savaşları ile Avrupa’da sürekli siyasi dengelerin değiştiği ve 1815 Viyana Kongresi sonra Avrupa’nın yeniden inşa edildiği bir dönemde hassas bir görev üstlendiler. 1821 Rum İsyanı ile maslahatgüzarların görevine son verildi. İlk ikamet elçilerine dair önemli bilimsel çalışmalar olmasına rağmen onları halefleri konumdaki Rum maslahatgüzarlar dönemi yeterince ilgi görmemiştir. Makalemizin amacı Osmanlı diplomasi tarihinin pek bilinmeyen bu süreciyle ilgili derli toplu bir bilgi sunabilmektir.Item Telkihhâne-İ Şâhâne’nin Kuruluş Sürecine Dâir(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Karacaoğlu, Emre; Other; OtherOsmanlı İmparatorluğu’nda eskiden beri çiçek hastalığına karşı aşı uygulaması bilinmekte ve sıklıkla uygulanmakta iken Avrupa’da mikrobiyoloji bilimindeki gelişmelerle birlikte insandan elde edilen aşının bir takım mahzurlarının bulunduğu anlaşılmıştır. Avrupa’da insandan elde edilen çiçek aşısı yerine buzağıdan elde edilen aşı tercih edilmiş ve ilk özel aşıevi 1866 yılında Dr. Ernest Chambon tarafından Paris’te açılmıştır. Zamanla çiçek hastalığına karşı aşılanma tüm Avrupa’da yaygınlaşmış ve Osmanlı İmparatorluğu da Avrupa’da üretilen bu çiçek aşısını getirterek uygulamıştır. Dönemin Osmanlı hekimlerinden Dr. Hüseyin Remzi Bey, Avrupa’dan getirtmek yerine, bu aşının ülkemizde üretilmesi için bir aşıevinin kurulması hususunda girişimlerde bulunmuş ve nihayet 1892 yılında Telkihhâne-i Şâhâne kurulmuştur. Ancak bu kurumun kuruluş süreci, Dr. Hüseyin Remzi Bey’in girişimleri ve kuruluş sürecinde yaşanan sıkıntılar kısmen karanlıkta kalmıştır. Bu çalışmada Telkihhâne-i Şâhâne’nin kuruluş sürecine ilişkin Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden temin edilen tüm belgelerin transkripsiyonları yapılarak, önceki çalışmalarla birlikte ele alınmış ve karanlıkta kalan noktalar aydınlatılmaya çalışılmıştır.Item Bir Saraylı Hanım Sultan:Hurrem(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Gün, Doğan; Other; OtherÖZ: Araştırmacılar günümüze kadar Hurrem’in mirasını tanımlamak için uğraşmalarına rağmen, onun büyük oranda Avrupa muhayyilesinin bir ürünü olduğunu çoğu zaman göz ardı etmektedirler. Onun hakkında bildiklerimizin çoğu, o döneme ait birtakım ikinci el izahlara ve çok sayıda uzman veya amatör tarihçinin, oyun yazarının ve hatta Hurrem ile ilgili Batı algısını şekillendirmiş olan diğer yazarların yeniden ürettikleri tasavvurlarına dayalıdır. Bu çalışmada, genel anlatılardan ziyade somut belgeler ışığında; Hurrem Sultan henüz valide sultan olamadan, daha sıradan bir harem kadını iken, birçok mülke nasıl sahip olduğu konusu irdelenmiş ve çok sayıda hayır tesisi inşa ettirmesine yol açan etmenler üzerinde durularak, onun aslında anlatıldığının aksine fettan olmadığı, inançlı bir hayırsever ve tutkulu bir âşık olduğu vurgulanmıştır.Item A New Example in the Museum of Ankara Anatolian Civilizations: “Marble Monopodia With the Figure of Harpocrates -Tempora Anni”(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Kökdemir, Görkem; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiThe artifact delivered to the Museum of Ankara Anatolian Civilizations in 2017 and known as "monopodia" in the literature and belongs to this group of artifacts comes forward by its craftsmanship and preservation among the similar other table supports exhibited till today. This marble table support artifact belongs to Roman Period, is a member of the examples of the artifacts which reflect the aesthetic perspective of the lifestyle of Roman Period in Anatolia with luxury furniture from that day to these days. The allegoric and syncretic way of the chosen figure in the front edge of the table support has the feature of putting this example more forward among the other marble table supports reach this day specifically in the areas of Anatolia, Aegean Islands, and Ancient Greece but also in the region of the Mediterranean Sea.Item Kılıçini Mağarası (Antalya) Buluntusu Işığında MÖ.3. Binyıl Sonuna Kadar Anadolu Kılıçlarının Gelişimi: Tipolojik ve Fonksiyonel Bir Analiz(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Keskin, Hakkı Levent; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKılıçlar fonksiyonel kullanımları yanında, sahip oldukları sembolik değer açısından metal silah tipleri içinde özel bir formu yansıtır. Anadolu, en eski kılıç örneklerinin ele geçtiği ve bu tipin gelişiminin uzun bir süre boyunca izlenebildiği bir bölge olması açısından bu konuda son derece önemli bilgiler sunmaktadır. MÖ 4. Binyılın sonlarında ilk olarak Doğu Anadolu’da başlayan kılıç üretimi sonraki binyıl boyunca diğer bölgelerde farklı tipler ve teknolojik gelişimi yansıtan değişik denemelerle devam etmiştir. Antalya yakınlarında Kılıçini Mağarası’nda bulunan bir kılıç da Anadolu’ya özgü hançer formlarından gelişen bir tipin güney kıyılarındaki bir temsilcisi olarak ilave bilgiler sunmaktadır. Bu çalışmada, Kılıçini örneğinden hareketle, Anadolu’da bu formun tarihsel gelişimi ve MÖ 3. Binyıl sonuna kadar olan süreçteki üretim geleneği tipolojik ve fonksiyonel açılardan değerlendirilmeye çalışılmıştır.Item 2017 Malatya Yüzey Araştırması: Erken Ve Orta Demir Çağı Araştırmalarına Yeni Katkılar(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Dönmez, Sevgi; Other; Other2017 yılında Malatya Ovası ve Malatya Dağları’nı kapsayan saha içerisinde gerçekleştirilen yüzey araştırması neticesinde, Erken ve Orta Demir Çağı’nda kullanılmış olabileceğini düşündüğümüz 19 tane arkeolojik merkez ziyaret edilmiştir. Bu merkezlerde ele geçen çanak-çömlek buluntular, daha önceden bu bölgede yapılan sistemli kazılar, kurtarma kazıları ve araştırmalar neticesinde elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmıştır. Araştırma yapılan sahalar içerisinde tespit edilen maden işlik alanları ve maden ocakları, bölgede yer alan, Erken ve Orta Demir Çağı’nda kullanıldığına dair çanak-çömlek buluntular sunan, arkeolojik alanlar ve höyük yerleşimlerine çok yakın bir konumda yer almaktadır. Tespit edilen bazı maden işliklerinin bulunduğu sahanın yüzeyinde Erken ve Orta Demir Çağı çanak-çömleği form özelliklerine ve karakterine sahip çanak çömlek parçaları toplanmıştır. Malatya Dağları üzerinde tespit edilen demir madeni kaynakları ve işlik alanları, bulundukları konum itibariyle Erken ve Orta Demir Çağı’nda gerek yerel gerekse Assur ve Urartu gibi büyük politik güçlerin maden ihtiyaçlarını karşılayan alanlar arasında olmalıdır.Item Sicarii Örgütü ve Faaliyetleri(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Özman, Recep; Açıl, Okan; Other; OtherYahudi ülkesi Judaea M.S. 6 senesinde Roma’ya bağlı bir eyalete dönüştürülmüştür. Bu durumu kabul etmeyen Yahudiler, dini ve politik gerekçelerle Roma hâkimiyetine karşı çeşitli isyan hareketlerine girişmiştir. Simon ben Gioras ve Gischalalı John gibi karizmatik şahsiyetler ile Sicarii ve Zealotlar gibi örgütlü gruplar ortaya çıkmıştır. Bahsedilen grupların ana hedefi gayrımeşru gördükleri Roma hâkimiyetini ortadan kaldırmaktı. Sicarii, faaliyetleri ve etki alanı bakımından dönemin isyancı gruplarına göre farklılıklar göstermektedir. Öyle ki örgüt, Roma hâkimiyetini sona erdirmenin yanı sıra Tanrıyı tek hâkim kılmayı da amaç edinmişti. Bu doğrultuda Yahudi liderlere ve özellikle rahiplik kurumuna da cephe almıştı. Sicarii eylemlerinde hedef olarak Romalılardan ziyade onlarla işbirliği yapan dindaşlarını ve rahiplik aristokrasisinden Yahudileri seçmiştir. Bu isimlere karşı giriştikleri eylemlerle bir korku ortamı yaratmış ve kendi ideolojilerini kabul ettirmeye çalışmışlardır. Örgüt bu yönüyle bilinen en eski terör örgütü olarak değerlendirilmektedir. I. yüzyıl boyunca aktif olan bu grupların faaliyetleri dâhilinde bölge Yahudileri büyük sıkıntılar çekmiş ve 70 senesinde Kudüs ile burada bulunan kutsal tapınak yıkıma uğramıştır. Bu çalışmada bu gruplardan biri olan Sicarii’nin ideolojisi, eylemleri ve taktikleri incelenmeye çalışılmıştır.Item CASSIUS DIO COCCEIANUS’UN HAYATI VE TARİHÇİLİĞİ(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2019-09-19) Boyana, Hülya; Türkan, Ahmet; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiDio ve Dion Cassius olarak da bilinen Cassius Dio Cocceianus, MS 155-164 yılları arasında Bithynia eyaletindeki Nicaea kentinde doğmuştur. Bithynia’nın önde gelen aristokrat ailelerinden birine mensuptur. Babası Cilicia ve Dalmatia valisi olarak görev yapmış Romalı bir senatör olan M. Cassius Apronianus, dedesi ise ünlü hatip Dio Chrysostomos (yak.. 40- 115)’tur. Antoninus Pius (138-161) döneminde Roma’nın eyaleti olan Bithynia’da doğan Cassius Dio yaklaşık 180 yılında Roma’ya gitmiş ve orada hızlı bir devlet kariyeri yapmıştır. Praetor, consul, Africa proconsul’lüğü ve Roma eyaletlerinde legatus olarak görev yapmıştır. Antik çağın önemli tarihçilerinden olan Cassius Dio seksen kitaptan oluşan Hellence bir Roma Tarihi yazmıştır. Eser, Aeneas’ın İtalya’ya ayak basmasından başlayıp MS 229 yılına kadar geçen yaklaşık 1000 yıllık zaman dilimini kapsamaktadır. Bu çalışmamızda amaç eskiçağ tarihine önemli katkısı olan Cassius Dio’nun hayatını, kariyerini ve tarihçiliğini ele almaktır. Özellikle de Dio’nun kamu görevi yaptığı sürede Roma tarihi ile ilgili bilgiler vermektir.