Ankara Üniversitesi Akademik ArşiviDSpace dijital arşiv sistemi toplar, depolar, dizinler, korur ve dijital araştırma materyallerini dağıtmaya aracılık eder.http://dspace.ankara.edu.tr:80/xmlui;%22one2024-03-28T10:53:48Z2024-03-28T10:53:48ZFarklı yapıdaki Nİ-Tİ kanal eğelerinin değişik açılara sahip yapay kanallarda döngüsel yorgunluk dirençlerinin karşılaştırılması ve fraktür tiplerinin değerlendirilmesiBarut, Nilgünhttp://hdl.handle.net/20.500.12575/906572024-03-22T13:57:13Z2020-01-01T00:00:00ZFarklı yapıdaki Nİ-Tİ kanal eğelerinin değişik açılara sahip yapay kanallarda döngüsel yorgunluk dirençlerinin karşılaştırılması ve fraktür tiplerinin değerlendirilmesi
Barut, Nilgün
Çalışmamızın amacı, ProTaper Universal (PTU; Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland) ve ProTaper Gold (PTG; Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland) nikel titanyum eğelerinin, statik model altında, farklı açılarda döngüsel yorgunluk dirençlerini karşılaştırmaktır. Çalışma gruplarının her birinde 18 eğe olacak şekilde 6 ana deney grubu oluşturuldu. Enstrümanların döngüsel yorgunluk testlerini gerçekleştirmek için, daha önceki çalışmaların referansı doğrultusunda, 3 farklı açıda yapay kanal içeren paslanmaz çelikten hazırlanmış özel bir statik test düzeneği kullanıldı. Eğeler, üretici firma doğrultusunda, 45, 60 ve 90 derece kanal kurvatür açılarına, 5 mm eğim yarıçaplarına, 1.5 mm iç çapa sahip ve 19 mm uzunlukta paslanmaz çelikten oluşan yapay kanallarda kırılıncaya kadar döndürüldü. Eğelerin kırılıncaya kadar geçen süre dijital kronometre kullanılarak kaydedildi. Eğelerin kırılıncaya kadar yaptığı tur sayısı hesaplandı. Her bir gruba ait kırılan parça uzunlukları dijital elektronik kumpas kullanılarak ölçümleri yapıldı. Döngüsel yorgunluğa bağlı oluşan kırık parçaların morfolojik özelliklerini incelemek için her bir gruptan alınan rastgele örnekler tarama elektron mikroskobunda (Scanning Electron Microscopy (SEM)) değerlendirildi. Ana gruplar arası karşılaştırma için tek yönlü varyans analiz (Anova), ana gruplar içindeki alt grup karşılaştırmaları için de Tukey's post hoc testleri kullanılarak, istatistiksel değerlendirmeleri yapıldı. Çalışmamızın sonucunda, PTG eğesinin, bütün açı derecelerinde PTU eğe tipine kıyasla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde, daha yüksek yorgunluk direnci gösterdiği bulundu. Eğelerin kırılan parça uzunlukları karşılaştırıldığında ise, PTU ile PTG eğelerinin 45 derece açılı kanalda, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı. Buna karşın, PTG eğelerinin kırılan parça uzunlukları 60 derece açılı kanalda, PTU eğelerine göre daha uzun bulundu. PTG eğelerinin kırılan parça uzunlukları 90 derece açılı kanalda, PTU eğeleri ile karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak sınırda anlamlı bulundu. Farklı açılarda kırılan parça uzunlukları yönünden görülen bu farklılıklar, döngüsel yorgunluk testlerinde enstrümanların bükülme zamanlarındaki farklılıkla açıklandı. Kırılan parçaların SEM sonuçları değerlendirildiğinde ise, açı ve eğe tipine göre ayırım göstermeksizin döngüsel yorgunluğa bağlı kırılmadan oluşan daha önceki karakteristik yapılar gözlendi. Anahtar Kelimeler: Döngüsel yorgunluk, Nikel Titanyum enstrümanlar, ProTaper Gold, ProTaper Universal.
2020-01-01T00:00:00ZVokal kord nodüllü bireylerin ses terapisinde dudak trili tekniğinin etkinliğiAteş, Nilgünhttp://hdl.handle.net/20.500.12575/906562024-03-22T13:53:59Z2020-01-01T00:00:00ZVokal kord nodüllü bireylerin ses terapisinde dudak trili tekniğinin etkinliği
Ateş, Nilgün
Mart 2019 - Aralık 2019 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi KBB Hastalıkları Anabilim Dalı, Nimetullah Esmer Ses Hastalıkları Tanı ve Tedavi Merkezine ses bozukluğu şikayeti ile gelip, vokal kord nodül tanısı almış hastalarda dudak tril ses terapisinin etkinliği objektif ve subjektif yöntemlerle değerlendirmek amaçlanmıştır. Çalışmaya toplam vokal kord nodüllü 49 birey dahil edilmiş olup çalışma grubuna dudak tril ses terapi tekniği (22), kontrol grubuna rezonans ses terapi tekniği (27) uygulanmıştır. Çalışmaya katılan iki gruba vokal hijyen ile birlikte 6 hafta boyunca hafta da 1 olmak üzere 30 dk ses terapisi verilmiştir. Gruplara terapi öncesi ve sonrası akustik- aerodinamik analiz, Sesle İlgili Yaşam Kalite Ölçeği (SİYKÖ), Ses Handikap İndeksi (SHİ), ve Beck Anksiyete Ölçeği uygulanmıştır. Objektif ve subjektif analiz parametreleri; her iki grupta shimmer, HNR ve MFS ve SİYKÖ skorlarında anlamlı bir iyileşme olduğu bulunmuştur (p<0.05). Kontrol grubunda jitter ve F0 anlamlı bir değişiklik varken (p<0.05), çalışma grubunda iyileşme olmasına rağmen jitter ve F0 paremetreleri istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Çalışma grubunda SHİ, Beck anksiyete ölçeği, vokal quality estimates skorlarında anlamlı bir düşüş gözlenmiştir (p<0.05). Çalışmamız sonucunda dudak trili, hastaların kolay uygulabildiği, adaptasyonu kolay bir terapi yöntemi olarak rezonans ses terapi yöntemi gibi vokal kord nodüllü hastalarda ses kalitesini, yaşam kalitesini arttırmış ve glottal kapanmayı iyileştirici yönde etki ederek terapi öncesine göre istatiksel olarak anlamlı derecede düzelme göstermiştir. Anahtar Sözcükler : Akustik Analiz, Dudak Tril, Ses Terapisi, Vokal Kord Nodülü
2020-01-01T00:00:00ZKolorektal kanserli hastalara bakım veren aile üyelerine uygulanan eğitimin bakım vermeye yönelik tepkileri ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarına etkisiAkpınar, Nilay Bektaşhttp://hdl.handle.net/20.500.12575/906552024-03-22T13:51:21Z2020-01-01T00:00:00ZKolorektal kanserli hastalara bakım veren aile üyelerine uygulanan eğitimin bakım vermeye yönelik tepkileri ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarına etkisi
Akpınar, Nilay Bektaş
Araştırma kolorektal kanserli hastalara bakım veren aile üyelerine uygulanan eğitimin bakım vermeye yönelik tepkileri ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarına etkisini değerlendirmek amacıyla ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel araştırma olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi, Cebeci Hastanesi ve Numune Hastanesi onkoloji servisi ve ayaktan kemoterapi ünitelerine ilk kez kemoterapi almaya gelen kolorektal kanserli hastalara primer bakım veren ve araştırmaya katılmayı kabul eden, çalışmaya dahil edilme kriterlerini sağlayan (yaş ve eğitim düzeyi eşleştirilerek) 100 bakım verici oluşturmuştur. Araştırmanın yapılabilmesi için etik kurul, kurum izni ve aile üyelerinden yazılı onam alınmıştır. Araştırmanın verileri ''Sosyo-Demografik Özellikler Veri Toplama Formu'', ''Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II'' ve ''Bakım Verici Tepki Değerlendirme Ölçeği'' kullanılarak toplanmıştır. Müdahale ve kontrol grubuna ilk görüşmede ön test uygulanmıştır. Ön görüşme sonrası müdahale grubuna üç kere yüz yüze bireysel, ortalama 45-60 dakikalık eğitim ve telefonla danışmanlık uygulanmıştır. Üçüncü eğitimin bitiminden hemen sonra müdahale ve kontrol grubundaki bakım vericilere son test uygulanmıştır. Müdahale grubuna uygulanan eğitim ve telefonla danışmanlık sonrası bu grubun SYBDÖ II fiziksel alt boyut hariç diğer alt boyut puan ortalamalarının arttığı (p<0,05); BVTDÖ ve öz değer alt boyut puanının azaldığı, BVTDÖ 'nin diğer alt alt boyut puan ortalamalarının minimal düzeyde arttığı fakat bu artışın istatiksel olarak önemli olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Kontrol grubu son test sonrası SYBDÖ II ve alt boyut puan ortalamalarının istatistiksel olarak önemli bir fark olmadığı (p>0,05); BVTDÖ öz değer alt boyutu hariç diğer tüm alt boyut puan ortalamalarının arttığı ve aradaki farkın istatiksel olarak önemli olduğu saptanmıştır (p<0,05). Araştırma sonucunda KRK hastaya bakım veren aile üyelerine uygulanan eğitimin aile üyelerinin bakım vermeye yönelik olumsuz tepkilerini azalttığı ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Aile Üyesi, Bakım Tepkisi, Bakım Verici, Eğitim Programı, Kolorektal Kanser
2020-01-01T00:00:00ZKonjuge pnömokok aşısı uygulaması sonrası çocuklarda invaziv pnömokok hastalığı sıklığı, serotip dağılımı ve antibiyotik direnciEkin, Nihalhttp://hdl.handle.net/20.500.12575/906542024-03-22T13:47:56Z2020-01-01T00:00:00ZKonjuge pnömokok aşısı uygulaması sonrası çocuklarda invaziv pnömokok hastalığı sıklığı, serotip dağılımı ve antibiyotik direnci
Ekin, Nihal
Streptococcus pneumoniae, yaygın aşılama programlarına rağmen, enfeksiyon hastalıkları ile ilişkili ölümlerin en önemli nedenlerindendir. İlk olarak 2000 yılında yedi bileşenli konjuge pnömokok aşısı (KPA), ardından 2009'da KPA10 ve 2010'da KPA13 üretilmiş ve birçok ülkenin ulusal aşı takviminde yerlerini almışlardır. Bu aşıların uygulamalarından sonra tüm dünyada İPH insidansında ve antibiyotik direncinde azalma görülmüştür. Türkiye'de ilk olarak KPA7 Ekim 2005' de ruhsat almış, Nisan 2011 tarihinden sonra KPA13 Ulusal Aşı Takviminin bir parçası olmuştur. Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Türkiye'de de aşı uygulaması sonrasında İPH insidansında azalma, aşı kapsamındaki serotiplerle ilişkili invaziv hastalıklarda azalma, İPH neden olan serotiplerin aşı dışı serotipler lehine değişimi ve antibiyotik direnç oranlarında düşme olması beklenmektedir. Bu çalışma, KPA13 uygulaması sonrası ülkemizdeki pnömokok epidemiyolojisindeki değişimleri belirlemek ve gelecekteki aşı çalışmalarına yol gösterici olması amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi (AÜTF) Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, AÜTF Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı, AÜTF Cebeci Hastanesi Merkez Mikrobiyoloji Laboratuvarı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları Daire Başkanlığı Ulusal Solunum Yolu Patojenleri Referans Laboratuvarı ve Ulusal Moleküler Mikrobiyoloji Referans Merkez Laboratuvarı'nda retrospektif olarak yürütüldü. Ekim 2009 ile Ekim 2019 tarihleri arasında AÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Genel Pediatri Polikliniği ve Acil Polikliniğine başvuran 0-18 yaş arasındaki çocuklardan invaziv pnömokok hastalığı tanısı alanlar çalışmaya dahil edildi. Pnömokok suşlarının penisilin ve sefotaksime karşı duyarlılığı E-test yöntemi ile Clinical Laboratory Standards Institute (CLSI) kriterleri temel alınarak belirlendi. İzolatlar Quellung reaksiyonu veya PCR yöntemi ile serotiplendirildi. Çalışma süresince 50 çocuğa invaziv pnömokok hastalığı tanısı konuldu. Altı hastada invaziv pnömokok hastalığı için risk oluşturan hastalık bulunmaktaydı. Bu hastalar dışında invaziv pnömokok hastalığı teşhisi konulan 6 hastada laboratuvardaki teknik nedenler nedeniyle serotip ve antibiyotik direnci değerlendirilemedi. Sadece önceden sağlıklı olan hastalardan elde edilen verilerle hastalık yaş dağılımı, hastalık insidansı ve serotip analizleri belirlendi. Önceden sağlıklı olan 44 hasta değerlendirildiğinde hastalardan 27 tanesi (%61,3) 2 yaş ve altında, 11 tanesi (%25) 2-5 yaş arasında, 6 tanesi (%13,7) 5 yaş üstündeydi. Bu sonuçlar İPH'ın halen 5 yaş altı çocuklarda daha yaygın olduğunu göstermektedir. Beş yaş altındaki çocuklar hastalık tipine göre değerlendirildiğinde, 30 (%79) hasta gizli bakteriyemi/sepsis, 8 (%21) hasta pürülan menenjit tanısı almıştır. Önceden sağlıklı olan 5 yaş üstü hastaların 5'i menenjit ve 1 tanesi bakteriyemi tanısı aldı. Çalışma süresince 5 yaş altı sağlıklı çocuklarda yıllık invaziv pnömokok hastalığı sıklığının, 2009 yılında 100.000 hastane başvurusunda 9,35'ten 2019'da 100.000 hastane başvurusunda 0,83'e anlamlı olarak azaldığı görülmüştür (p<0.001). Bu sonuçlar rutin aşı uygulaması sonrası invaziv hastalıkların görülme sıklığının azalacağı hipotezimizi desteklemektedir. Araştırmamızda serotipleme analizleri, KPA7 ve KPA13'ün rutin uygulamaya girdiği tarihlere göre ayrılarak değerlendirilmiştir. Çalışma süresi boyunca KPA7 serotipleri ve KPA13 serotipleri sırasıyla %28,9 (11/38) ve %44,7 (17/38) oranında görülmüştür. En sık saptanan serotipler, 19F (6 hasta), 23F (4 hasta) ve 7F (3 hasta), 31 (2 hasta) ve 24B (2 hasta) idi. KPA13 döneminde, tam aşılı 3 çocukta KPA13 kapsamında olan 19F serotipinin neden olduğu İPH görüldü. Çalışmamızdaki aşı dışı serotiplerin oranı ise KPA7 döneminde %54,5 (6/11), KPA13 döneminde %70,3 (19/27) olarak saptanmıştır. Aşı dışı serotiplerin oranı zaman içinde arttığı görüldü ancak bu artış istatiksel olarak anlamlı değildi (p= 0,557). Araştırmamızda KPA7 dönemindeki İPH'larda görülen KPA13 serotiplerinin oranı %81,8 (9/11) iken, KPA13 uygulaması sonrası 8 yıl içinde bu oran %29,6'ya (8/27) gerilemiştir. KPA7 döneminde saptanan serotiplerin 5'i (%45,5) 7 bileşenli, 9'u (%81,8) 13 bileşenli aşı tarafından kapsanmaktadır. Bu zaman diliminde görülen serotiplerden 2 (%18,1) tanesi hem KPA7 hem de KPA13 tarafından kapsanmıyordu. Ayrıca KPA7 döneminde görülen bu 2 aşı dışı serotip KPA15 ve KPA20'nin içeriğinde de yer almamaktadır. KPA13 döneminde saptanan izolatların 8'i (%29,7) 13 değerlikli aşı tarafından kapsanmaktadır. Bu dönemde KPA13 tarafından kapsanmayan 19 (%70,3) serotip belirlenmiştir. KPA13 tarafından kapsanmayan bu serotiplerin 1 (%5,2) tanesi KPA15, 5 (%26,3) tanesi KPA20 tarafından kapsanmaktadır. Çalışma periyodu boyunca tüm hastalarda aşı kapsama oranları incelendiğinde KPA7'nin serotip kapsama oranı %28,9 (11/38), KPA13' ünse %44,7 (17/38) olarak belirlenmiştir. Bu süreçte KPA15'in serotip kapsama oranı %47,3(18/38), KPA20'ninse %57,8 (22/38) olacağı saptanmıştır. Çalışmaya alınan 44 izolattan ikisi PCR ile saptandığı için, 1 tanesi de laboratuvardaki teknik nedenlerden dolayı antibiyotik duyarlılığı açısından incelenemedi. Nonmeningeal enfeksiyona göre penisilin ve seftriakson MİK değerleri incelendiğinde izolatların tümünün duyarlı olduğu bulundu. Meningeal enfeksiyona göre penisilin MİK değeri incelendiğinde 18 (%43,9) hastanın dirençli, seftriakson MİK değerine göre ise 4 (%9,75) hastanın dirençli olduğu belirlendi. KPA7 tarafından kapsananlar penisilin (meningeal enfeksiyona göre) duyarlılıkları açısından değerlendirildiğinde, izolatların 7'si (%70) penisilin dirençli, KPA13 tarafından kapsananların 7'si (%43,7) penisilin dirençliydi. Penisilin direnci görülen izolatlar içerisinde en sık 19F (4 izolat) ve 23F (3 izolat) serotipleri belirlendi. Aşı dışı serotiplerin penisilin direnç oranıysa %44,4 (8/18) olarak belirlendi. Çalışma periyodumuz 2009-2014 ve 2015-2019 olarak iki döneme ayrılıp beş yaş altı çocuklarda meningeal enfeksiyona göre penisilin ve seftriakson direnç oranları belirlendi. İki dönem arasında antibiyotik direnci açısından anlamlı bir fark bulunmadı. Sonuç olarak, çalışmamız tek merkezli olsa bile, KPA13 uygulaması sonrası 5 yaş altı çocuklarda invaziv pnömokok hastalığının sıklığında azalma olduğunu göstermiştir. Çalışmamızda aşı içeriğindeki serotiplerin oranı azalırken, aşı dışı serotiplerde artış olduğu belirlendi. Ancak diğer birçok ülkeden farklı olarak, aşı dışı serotiplerden 22F ve 33F'de artış izlenmedi. Çalışmamızda antibiyotik direnç oranlarında yıllara göre belirgin bir değişim görülmedi.
2020-01-01T00:00:00Z