S-adenozil-L-metiyonin'in oral yolla verilişte biyoyararlanımını artırmak için formülasyon yaklaşımları: İn vitro ve in vivo değerlendirilmeleri
Abstract
S-adenozil-L-metiyonin (SAMe) vücutta tüm hücrelerde doğal olarak bulunan metil donörüdür. Vücutta başta metilasyon olmak üzere birçok kimyasal reaksiyonda rol almaktadır. 1973 Yılına dayanan klinik çalışmalara göre depresyonlu hastalarda beyin omurilik sıvısında SAMe oranının düşük olduğu ve oral veya parenteral SAMe uygulamasıyla bu molekülün beyine geçerek antidepresan etki gösterdiği kanıtlanmıştır. Yapılan birçok çalışma sonunda SAMe'nin tedavide tek başına etkili olabildiği gibi konvansiyonel antidepresanların etkilerini potansiyalize etmek için kombine olarak da kullanılabileceği tespit edilmiştir. Psikiyatrik rahatsızlıklarda önerilen SAMe dozu genel olarak 800-1600 mg/gündür. Fakat gastrointestinal sistemde degradasyona uğraması, karaciğerde ilk geçiş etkisine uğraması ve düşük permeabilitesinden dolayı dozun yaklaşık %1'i sistemik dolaşıma geçebilmektedir. Bu veriler ışığında planlanan tezde, oral yolla verilecek SAMe'nin biyoyararlanımını artırmak için ilk geçiş etkisi büyük oranda elimine edildiğinden, SAMe'nin kolondan absorbsiyonu hedeflenmiştir. Bu amaçla prebiyotik etkili ve kolon-spesifik degrade olan inülin ve pektin ile biyoadezif etkili ve kolonda sıkı birleşim yerlerini (tight junction) açarak permeabiliteyi artıran kitozan nanopartikülleri hazırlanmıştır. Tez kapsamında SAMe yüklü nanopartiküller, in vitro testlerle karakterize edilmiştir. Uygun bulunan nanopartiküller akışkan yatak teknolojisi kullanılarak inert pelletler üzerine tabaka şeklinde yüklendikten sonra enterik polimerlerle kaplanmıştır. Sonuçta seçilen formülasyonların in vivo olarak sıçanlara oral yolla verilişlerini takiben SAMe'nin farmakokinetik özellikleri incelenmiştir. Elde edilen verilere göre SAMe'nin çözeltiye göre bağıl biyorarlanımı, inülin ve pektin nanopartikülleri için % 128 ve %18; inulin ve pektin nanopartikülleri ile kaplı pelletler için ise % 383 ve %260 olmuştur. Sonuç olarak nanopartiküler formüller ve fonksiyonel kaplama, başarı ile etkin maddenin kolona hedeflenerek biyoyararlanımının artmasını sağlamıştır.