Sayı:67 (2020)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Erol Akcan'ın Reddiyesine Reddiye(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Özdemir, Ali Ulvi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu yazı, Erol Akcan’ın Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nün yayınladığı Atatürk Yolu dergisinin Güz 2019, Sayı 65’te yayınlanan Ali Ulvi Özdemir’e Reddiye adını verdiği yazısında ileri sürdüğü yanıltıcı ve haksız iddialara yanıt olarak yazıldı.Item Birinci Dünya Savaşı'nda Sarıkamış Muharebeleri (22 Aralık 1914 - 10 Ocak 1915)(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Türkman, Sayim; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makalede, Türk Harp Tarihinin en dramatik savaşlarından biri olarak yerini alan ve yapılan stratejik hatalarla Doğu (Kafkas) Ordumuzun daha Birinci Dünya Savaşı’nın ilk aylarında Sarıkamış bölgesinde erimesine sebep olan askeri ve siyasi olaylar incelenmiştir. Kurmay heyetininin bütün ikazlarına rağmen Enver Paşa, kışın en çetin geçtiği Aralık- Ocak aylarında 3. Orduyu muharebeye sokmuştur. Ayrıca, Hafız Hakkı Paşa’nın emir dışında 10. Kolorduyu Rus birliklerini daha kuşatıcı bir taarruzla kuşatmak amacıyla 3.000 metre yükseklikteki Allahuekber dağlarından geçirmeye çalışması sebepleri ile on binlerce vatan evladı tek kurşun atmadan soğuktan ve hastalıktan şehit olmuştur. Yapılan stratejik hatalardan biri de harekatın Aralık sonu ile Ocak başında yapılmış olmasıdır. Böyle bir harekat yapılması için ya Kasım ayı geçmeden veya bahar başlangıcında yapılması gerekiyordu. Özellikle 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa bu hususu vurguladığı için savaştan kaçmaktan dolayı suçlanmış ve görevinden alınmıştır. Bu hezimetten sonra diğer cephelerden özellikle Çanakkale ve Avrupa Cephelerinden getirilen birliklerle 3. Ordu tekrar kurulmaya çalışılmıştır. Bu maksatla askerlerimiz binlerce kilometre yol yürümek zorunda kalmış ve özellikle Suriye ve Irak Cephelerimiz zayıf kalarak büyük insan ve toprak kayıpları yaşanmıştır.Item 1960'lı Yıllar Türk Düşünce Hayatında Kurtuluş Savaşı'nın Anti-Emperyalist Niteliğine İlişkin Tartışmalar(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Türkislamoğlu, Elif; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkiye’nin Birinci Dünya Savaşı sonrası başlayan işgallere ve barış için dayatılan Sevres Anlaşması’na karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini yürüten kadro, bunun anti-emperyalist bir hareket olduğu hususunu Kurtuluş Savaşı sırasında sıklıkla vurgulamıştır. Türk düşüncesinde ilk olarak 1930’lu yıllarda Kadro dergisi Kurtuluş Savaşı’nın niteliğine ilişkin tezleri gündeme getirmiştir. Savaşın niteliğine ilişkin tartışmaların yeniden konu edinilmesi ise 1960’lı yıllarda olmuştur. Söz konusu yıllarda dünyada ve Türkiye’de sol düşüncenin yükselişe geçmesinin de etkisiyle emperyalizm meselesi incelemelere konu olmuştur. Özellikle 1960’ların ilk yarısında Yön dergisi çevresinde yer alan Kemalist çizgideki düşünürler Kurtuluş Savaşı’nın Batılı emperyalist güçlere karşı verilmiş bir mücadele olduğunu savunurken, solun içinden Kemal Tahir ve İdris Küçükömer gibi isimler ise bu görüşe karşı çıkmışlardır. Bu çalışmada, öncelikle emperyalizme ilişkin tarihsel perspektifte kavramsal bir açıklama yapılmaya çalışılmıştır. Ardından Kurtuluş Savaşı yıllarından başlayarak savaşın anti-emperyalist niteliğine ilişkin öne sürülen tezler ve itirazların, özellikle bu tartışmayı 1960’lı yıllarda ele alan Niyazi Berkes, Doğan Avcıoğlu, Kemal Tahir ve İdris Küçükömer gibi düşünürlerin görüşleri üzerinden bir incelemesinin yapılması amaçlanmıştır.Item Mustafa Kemal Atatürk'ün Ekonomide Tam Bağımsızlık Anlayışı ve Üretim Heyecanı(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Tayhani, İhsan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nin sonunu hazırlayan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, Mustafa Kemal’in önderliğinde saldırgan emperyalist devletlere karşı - son derece güç koşullar altında - bir bağımsızlık savaşı verilmiş ve ülke işgalden arındırılmıştır. Söz konusu bu bağımsızlık mücadelesinin, Osmanlı’nın geride bıraktığı “borç ekonomisi” olarak adlandırılabilecek bir ekonomik zeminde - deyim yerindeyse - bulup, buluşturarak verilen bir mücadele olduğu da unutulmamalıdır. Büyük bir toplumsal dönüşümü gerçekleştiren 1923 Cumhuriyeti’nin temelleri de yine bu zeminde atılmıştır. Hem yoklukların çarpan olduğu bu yolculuğun ağır yükünü omuzlarında taşıyan bir kişi hem de ekonomik bağımsızlığın devlet hayatında oynadığı rolü - henüz yolculuğa çıkmadan - bilen bir lider olarak Mustafa Kemal, bırakınız kuruluşu, daha kurtuluş aşamasında önceliği hep ekonomiye vermiştir. Bu çalışmada cumhuriyetin ilk yıllarında ulaşılmak istenen “milli ekonomi” hedefi ve aşamalı olarak hayata geçirilen ekonomi modelleri gözden geçirilerek, Gazi Mustafa Kemal’in söz ve demeçleri ekseninde, O’nun, dönemin üretim fabrikalarına ait şeref (anı) defterlerine yansıyan “üretim heyecanı” irdelendi.Item Atatürk Döneminde Türkiye'de Laikliğin Gelişimine İlişkin Fransız Değerlendirmeleri(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Sükan, Bige; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiAtatürk Devrimi, başta Batı uygarlığı olmak üzere tüm dünyanın ilgi odağı olmuştur. Atatürk'ün önderliğinde Türkiye'de siyasal, sosyo-ekonomik, kültürel ve hukuksal alanlarda gerçekleştirilen bu çağdaşlaşma hareketi, Fransa'da aydın kesimin büyük ilgisini çekmiş ve eserlerine konu oluşturmuştur. Fransa’da, Atatürk döneminde (1923-1938) Türkiye'de görev yapmış bazı Fransız gazetecilerin ve devlet adamlarının yanı sıra gezginlerin ve Türkiye uzmanlarının Atatürk ve Atatürk Türkiye’sine ilişkin kitap ve makaleleri yayınlanmıştır. Ağırlıklı olarak Atatürk döneminde Fransa'da yayınlanan bu yapıtlarda Atatürk’e ve Türk Devrimi’ne ilişkin önemli değerlendirmeler yapılmıştır. Bu çalışmalarda en çok dikkati çeken nokta, Türkiye’deki yeniden yapılanma sürecini yerinde izleyen Fransız aydınlarının, çağdaş ve uygar bir devlet ve toplum düzeni kurmak isteyen Atatürk'ün bu bağlamda Türkiye’yi modernleştirerek uygar dünyanın bir üyesi haline getirmek amacı taşıdığını çok iyi anlamış olmalarıdır. Diğer yandan Atatürk’ün önderliğinde ilk kez bir İslam ülkesinde laikliğin kabul edilmesi ve Türkiye’deki laiklik uygulamaları, Fransız aydınlarının eserlerinde en çok üzerinde durdukları ve Batı dünyasının dikkatini çekmeye çalıştıkları konulardı. Öyle ki, Atatürk döneminde devlet yönetiminde, sosyal yaşamda, hukuk, eğitim ve kültür alanlarında laikleşme çabalarına tanıklık eden Fransız aydınlarının büyük çoğunluğu, esin kaynağı Fransa olan bu devrimsel nitelikli atılımları gerçekçi ve tarafsız bir gözle değerlendirmişler ve Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen bu çağdaşlaşma devrimini alkışlamışlardır.Item Trabzon'un İlk Kadın Milletvekili Seniha Hızal'ın TBMM'deki Faaliyetleri(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Sarısaman, Sadık; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSeniha Hızal Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk kadın milletvekillerindendir. Ancak bu güne kadar onun hakkında yeterince çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmanın özgün değeri, onun TBMM'deki faaliyetlerini derinlemesine inceleyen ilk araştırma olmasıdır. Araştırmanın amacı Türkiye'de siyasal alanda kadın haklarının uygulanması konusunun anlaşılmasına katkı sağlamaktır. Bu anlamda ilk kadın milletvekillerinden Seniha Hızal'ın milletvekili seçilmesi ve meclisteki faaliyetlerini somut ve objektif bir şekilde ortaya koymaktır. Hızal özelinde kadınların kendilerine verilen siyasi hakları ne derece sahiplenebildiklerini irdelemektir. Araştırmanın kapsamı Seniha Hızal'ın milletvekilliği ile sınırlıdır. Onun eğitimciliği ve eğitim anlayışı vb hususlar araştırmanın kapsamı dışındadır. Araştırma'nın temel kaynağı Türkiye Büyük Millet Meclis zabıtlarıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Arşivi'nden de yararlanılmıştır. Dönemin gazeteleri çalışmaya ciddi manada katkı sağlamıştır. Araştırmada Hızal hakkında yazılmış ya da dolaylı olarak ondan bahseden yayınlar da kullanılmıştır. Araştırmanın yöntemine gelince öncelikle konu hakkında çeşitli arşivlerden ve kaynaklardan bilgi ve belgeler toplanmıştır. Ardından tarih ilminin tasnif, tahlil, terkip, yorum gibi metotları kullanılmıştır.Item Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Yüzüncü Yılında Tek ve Çok Partili Dönemde Kadın Temsiliyetinin Karşılaştırmalı Analizi (1935-1960)(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Duman, Olcay Özkaya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürk siyasal yaşamında demokrasinin gelişimi açısından parlamentoda kadın temsiliyetinin varlığı ve etkisi önemlidir. Bu varlık ve etki, meşrutiyet döneminin ilk tohumlarını attığı ancak Cumhuriyet döneminin adını koyduğu ve geliştirdiği önemli bir kazanımdır. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e geçiş süreci pek çok alanda anayasal sistemin temellerini atmış, özellikle demokratik ve ulusal egemenliğe dayalı bir yönetim anlayışı tesis etmiştir. Bu dönemde yapılan köklü değişiklikler, bir taraftan halkın iktidara katılımını aşamalı olarak sağlamış diğer taraftan da anayasal ve parlamenter yapının uygulanmasına olanak tanıyan bir düzenlemeye ortam hazırlamıştır. Bu noktada Batı demokrasilerinden önde ve farklı olarak 1934 yılı ve sonrasında alınan bazı kararların bir ulusal temsiliyetin oluşmasına olanak sağlamış olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu kararlar kadına seçme ve seçilme hakkının tanınması yönünde kendini göstermiştir. Bu bağlamda söz konusu çalışma, Türk siyasal yaşamında kadının parlamento yaşamındaki yeri, konumu, sahip olduğu hakları ve siyasal yaşamdaki temsiliyet durumunu, kısaca belirlenen tarih aralığında mercek altına almayı hedeflemektedir. Bu amaç çalışmanın ana hedefidir. Çalışmanın esas aldığı tarih aralığı ise Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamento tarihinde tek partili dönem olarak bilinen ve kadına ilk siyasal hakların verildiği CHF ile çok partili yani DP sürecidir. Dolayısıyla bu sayede bahsi geçen iki dönemde milletvekili olarak faaliyet göstermiş kadın milletvekillerinin daha önce kendileri ile ilgili yapılmış olan biyografi ya da meclis faaliyetlerini ortaya koyan çalışmalardan farklı olarak CHF-DP dönemleri çerçevesinde mecliste mevcudiyet ve etkilerinin karşılaştırmalı analizi yapılacaktır.Item İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Milli İktisat Siyaseti Ekseninde Almanya'nın Osmanlı Nüfuz Politikası(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Karbi, Bilge; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiII. Meşrutiyet dönemi iktisat politikaları milli iktisat siyaseti ekseninde şekillenmiştir. Bu dönemde Osmanlı Devleti uzun savaşlar yaşamış ve hatta son savaş neticesinde alınan yenilgi ile imparatorluk dağılmıştır. Milli iktisat politikalarının şekillenmesinde bu savaşların ve imparatorluğun dağılma tehlikesinin etkisi büyük olmuştur. Özellikle Balkan Savaşları’nda (1912-1913) alınan ağır yenilgiyle beraber yönetiminde gittikçe söz sahibi olan İttihatçılar Türkçü bir politikayı çözüm olarak görmüşlerdir. Milli iktisat siyaseti bunun ekonomik kararlara yansımasıdır. Bu siyasetin Birinci Dünya Savaşı’nda ne şekilde hayata geçirildiği konusunda verilecek örneklerden biri milli bir bankanın kurulmasıdır. Ancak bunun yanında Osmanlı Devleti’nin müttefikleri ile olan ilişkileri de önemli bir göstergedir. Bu noktada dönemin Maliye Nazırı Cavid Bey’in müttefik Almanya ile olan görüşmeleri Osmanlı Devleti’nin düşüncelerine, Alman iktisatçı Gustav Herlt’in makaleleri Osmanlı iktisadi yapısının çıkmazlarına ve Alman Büyükelçilik çalışanlarının raporları da Almanya’nın bu konudaki Doğu politikasına ışık tutmaktadır. Bu makalede İttihat Terakki Cemiyeti’nin Milli iktisat politikaları Maliye Nazırı Cavid Bey’in müttefik Almanya ile ilişkileri örneği üzerinden ele alınmıştır. Bununla amaçlanan Almanların Milli İktisat politikaları hakkında bilgi vermek ve Cavid Bey’in Almanya’nın Osmanlı politikaları hakkındaki düşüncelerini ortaya çıkarmaktır.Item Demokrat Parti İktidarının İlk Dönemi ve Refik Koraltan (1950-1954)(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Hayta, Necdet; Kırış, Özlem Yıldırım; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiRefik Koraltan, Osmanlı Devleti’nin son döneminde doğmuş ve Cumhuriyet’in kuruluşundan başlayarak, 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesine kadar aktif siyasi hayatın içinde yer almış bir devlet adamıdır. 7 Haziran 1945 tarihinde CHP içerisinde genel itibariyle liberalleşmeyi talep eden reformlar yapılmasını öngören ‘Dörtlü Takriri’ veren isimler arasında yer almıştır. Koraltan, CHP tarafından 27 Kasım 1945 tarihinde partiden çıkarılmıştır. 6 Ocak 1946 yılında Demokrat Parti’nin kurucuları arasında yer almış ve 1946 Genel Seçimlerinde Demokrat Parti İçel Milletvekili olarak seçilmiştir. 1950 Genel Seçimlerde iktidara gelen Demokrat Parti döneminde Refik Koraltan, TBMM Başkanı olarak görev yapmıştır. 27 Mayıs Askeri Darbesi ile siyasi hayatı son bulmuştur. Bu çalışmada 1950-1954 yılları arasında Demokrat Parti iktidarı döneminde yaşanan gelişmeler ve Demokrat Parti kurucularından olan Koraltan’ın söz konusu dönemde yaşanan gelişmelere karşı tutum ve düşünceleri incelenmeye çalışılmıştır. 1950 seçimleri sonucunda Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarı Demokrat Partiye bırakmıştır. Demokrat Partide yapılan iş bölümüne göre dört kurucudan Celal Bayar Cumhurbaşkanlığı, Adnan Menderes Başbakanlık, Fuat Köprülü Dış İşleri Bakanlığı ve Refik Koraltan TBMM başkanlığı görevlerine gelmişlerdir. 1950-1954 döneminde; Bulgaristan’dan göç eden Türkler, Millet Partisinin kapatılması, Basın Kanunu, Af Kanunu, Kore Savaşına Türk askerinin gönderilmesi, iktidar ve muhalefet partileri arasında zaman zaman meydana gelen tartışmalar başta olmak üzere birçok konu gündemi meşgul etmiştir. Çalışmada Demokrat Parti ve parti nezdinde TBMM’si Başkanı olarak Refik Koraltan’ın olaylara karşı tutum ve düşünceleri değerlendirilmeye çalışılmıştır.Item Mondros Mütarekesi Sonrası İstanbul'a Dair Rum/Yunan Taleplerine Türk Kamuoyunun Tepkisi(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Güllü, Ramazan Erhan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBirinci Dünya Savaşı devam ederken İtilaf Devletleri’nin temel hedeflerinden biri, İstanbul’u ele geçirmek ve İstanbul’daki Türk idaresine son vermekti. Öncelikle Rusya’ya bırakılan İstanbul hakkında müttefikler, Rusya’nın savaştan çekilmesi sonrası net bir karara varamamışlardı. Mondros Mütarekesi sonrası İstanbul’un işgal edilmesinin ardından da bu belirsizlik devam etmekteydi. Müttefiklerin kendi aralarındaki tartışmalarla birlikte Türkiye Rumları ve Yunanistan da İstanbul’a dair talepte bulunmaktaydılar. İstanbul Rum basını, İstanbul’un Yunanistan’la birleşmesi veya şehrin idaresinin Rumlara bırakılması gerektiği şeklinde yayınlar yapmaktaydı. Yunanistan Başbakanı Venizelos da barış konferansında İstanbul’un Yunanistan’a bırakılmasını sağlayacak kararlar aldırmak için uğraşmaktaydı. Ancak müttefiklerden beklediği desteği bulamamaktaydı. Bu yüzden Yunan kamuoyu müttefiklerin görüşlerini etkileyecek şekilde İstanbul’a dair yayınlar yapmaktaydılar. İstanbul Türk basını ise Rumların taleplerine itiraz eden yayınlarla İstanbul’un Türk idaresinde kalmaya devam etmesi gerekliliğini savunuyordu. Dönemin şartları gereği müttefiklere yönelik sert yayınlar yapamayan Türk basını, Rum/Yunan taleplerine itirazlar üzerinden İstanbul’da Türk idaresinin devamını savunmaktaydı. Dolayısıyla Türk basınının eleştirileri sadece Rumların taleplerini değil İstanbul’u Türk idaresinden çıkaracak diğer projeleri de içeriyordu. Bu makalede, Mondros Mütarekesi sonrası Türk basınının İstanbul’a yönelik çeşitli taleplere itirazları ve konuyla ilgili tartışmaların gerekçeleri incelenmeye çalışılacaktır.Item Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün İlk Yurt Gezisi ve Yankıları(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Gülen, Ahmet; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nin modernleşme çağından beri devleti yönetenler yurt içi seyahatlere çıkarak halka aracısız görüşmeye ve onların sorunlarını ilk ağızdan dinleyerek çözüm üretmeye çabalamışlardır. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen önce Millî Mücadele’nin lideri Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’da gezilere çıkarak halkla görüşmelerde bulunmuş ve bu geleneği 1923 yılında Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra da devam ettirmiştir. 1938 yılında genç Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yönetiminde önemli değişime sahne olmuş ve kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra yerine İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçilmiştir. II. Dünya Savaşı tehdidinin günden güne arttığı bir dönemde devletin başına geçen İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı olumlu karşılanmış, Mustafa Kemal Atatürk’le uzun yıllar beraber çalışması bir anlamda devletin sürekliliği açısından bir teminat olarak değerlendirilmiştir. İnönü, Cumhurbaşkanı seçilmesinden kısa bir süre sonra ilk yurt içi seyahatini Karadeniz bölgesine düzenlemiştir. Başbakanlıktan ayrılmadan önce planladığı ve görevden ayrılmasından sonra gerçekleştiremediği Kastamonu’dan seyahatine başlayan İnönü, Zonguldak’tan Karabük’e, Çankırı’dan Bartın’a kadar uğradığı bölgelerde halkın dertleri ve şikâyetleriyle ilgilenmiştir. Bu çalışmada Atatürk’ün ölümünü takip eden günlerde yapılan bu seyahatte aynı zamanda bir büyük liderin ardından yerine geçen İnönü’nün halk tarafından nasıl algılandığı ve halkın yeni Cumhurbaşkanı’ndan beklentilerini ortaya çıkarmak amaçlanmıştır.Item İki Darbe Arası Türk Demokrasisi (1961-1980)(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Gökçen, Salim; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkiye’de demokrasinin kurumsallaşması, çok uzun ve sorunlu bir yolculuk hikâyesidir. Bu yolda ortaya konulan çabalar ve karşılaşılan güçlükler, tek başına Türkiye’nin geçirmiş olduğu değişim sürecini ifade etmektedir. Bu anlamda Türk demokrasi tarihinin analitik-kuramsal bir çerçevede ele alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çünkü “demokrasi” anlayışındaki algısal farklılıklar ve yaşanan değişim sürecinin toplumun farklı katmanlarında bulduğu karşılık, bu tarz bir yaklaşımı öne çıkarmaktadır. Hem Demokrat Parti iktidarı sırasında hem de 1960 askeri darbesi sonrasında Türkiye çok partili siyasete geçiş sürecini devam ettirdi. Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti tek parti yönetimini arkasında bırakırken siyasal yelpaze genişledi ve yeni eğilimler ortaya çıktı. Bunlar arasında anayasal sınırlar içinde faaliyet göstermeyi kabul etmeyenler de vardı. 1960-1980 arasındaki dönemde ortaya çıkan bu durum siyasal kutuplaşmaya ve 1971 ve 1980 askeri müdahalelerine yol açtı. İki darbe arasındaki bu dönem, siyasi çalkantıların ve ekonomik zorlukların yaşandığı, toplumsal gerilim, kutuplaşma ve şiddetin giderek arttığı bir dönem oldu. Çalışmamızda, 1960 askeri darbesinin ardından yapılan 1961 milletvekili seçimlerinde hiçbir siyasi partinin tek başına hükümet kuracak sayıda milletvekili çıkaramaması üzerine Türk demokrasisinin “koalisyon hükümetleri kültürü” ile tanıştığı süreç irdelenecektir. 1961 seçimlerinden sonra sadece dört yılda dört koalisyon hükûmeti ortaya çıktı. Koalisyon hükümeti ve azınlık hükümeti gibi kavramların ilk defa uygulanmaya başlandığı bu süreçte Türkiye’nin yaşamış olduğu iktisadi, sosyal ve siyasi değişim de incelenecektir.Item Darbe Girişimleri Esnasında Kitle İletişim Araçlarının Rolüne Bir Örnek: Talat Aydemir Olayı ve Radyo(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Eryaman, Ayşe; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTeknolojik gelişmelerle birlikte birçok farklı alanda misyon üstlenen kitle iletişim araçlarının, toplumun diğer bütün alanlarında olduğu gibi siyasal yapısında yaşanan değişmelere ve gelişmelere de tesiri olmuştur. Bu çerçevede kitle iletişim araçlarının siyasal olayların gelişimi üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, hükümete karşı girişilecek bir darbe girişimi esnasında da önemi ortaya çıkmaktadır. Cumhuriyet tarihinde mevcut hükümete yönelik bu tür girişimlerden biri de Talat Aydemir Olayı’dır. Bu çalışmada Talat Aydemir Olayı üzerinden kitle iletişim araçlarını kontrol etmenin darbe girişiminin gidişatı üzerindeki etkisi incelenmeye ve değerlendirilmeye çalışılmıştır. Analiz sonucunda Talat Aydemir tarafından girişilen her iki olay esnasında gerek darbeciler tarafından gerekse hükümet tarafından radyonun kontrol altına alınmasına büyük önem verildiği, yine aynı doğrultuda olarak liderler tarafından radyodan hükümetin duruma hâkim olduğu yönünde verilen mesajların darbecilerin güçlerini zayıflattığı tespit edilmiştir. Bu durum, darbe girişimleri esnasında kitle iletişim araçlarını kontrol etmenin olayların gidişatı üzerinde son derece önemli bir etkiye sahip olduğunu bir kez daha göstermiştir.Item İtalya Kralı III. Vittorio Emanuele ve Ailesinin Rodos Ziyareti ve Yankıları(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Ertan, Temeçin; Sönmez, Merve Cemile; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTarih boyunca ticaretin ve kültürün merkezi ve Ege Denizi’nin en önemli üslerinden birisi olan Rodos Adası, 16. Yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine girmişti. Osmanlı döneminde bu özellikleri devam etmiş, adada bulunan farklı dinler ve kültürler genelde bir arada huzurla yaşamışlardı. Trablusgarp Savaşı sırasında İtalyanların Rodos ve On İki adayı ele geçirmesi, Uşi Antlaşmasında söz verdiği gibi iade etmemesi ve Yunanistan’ın da adalarda hâkimiyet kurmak istemesi sebepleriyle Rodos ve On İki ada yıllar boyunca bu üç devletin arasında sorun olmaya devam etmişti. İtalya’da 1922’de Benito Mussolini idaresinde Faşist yönetimin kurulması ile Ege denizi ve Akdeniz önem kazandı, İtalya bu dönemde adalar üzerinde oluşan üçgendeki üstünlüğünü ispat etmek amacındaydı. Bu yüzden, her ne kadar yönetimde bir etkisi olmasa da, Kral III. Vittorio Emanuele ve ailesi 1929 yılında Rodos ve On İki Adaya bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret ve önemi hakkında Avrupa basınına haberler yansıdı. Bu çalışmada çeşitli gazetelerden seçilen haberler ve yazılar ile İtalya kralı ve ailesinin gezisi ve bu gezinin yankıları incelenmektedir.Item Azerbaycanlı Türkçü ve Eğitimci Efendizade Mehmet Şerif'in Not Defteri ve Azerbaycan Hükümetini Kuranlar ile İlgili Görüşleri(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Erdoğru, Mehmet Akif; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÖmrünün çoğunu Türkiye’de geçirmiş Azerbaycan kökenli Efendizȃde Mehmet Şerif Bilgehan’ın (Şamahı 1887- İstanbul 1954) Arap harfleriyle Türkiye Türkçesinde tuttuğu bir not defteri ilk kez yayımlanmaktadır. Bir Türkçü ve eğitimci olarak Şerif Bilgehan, Şamahı’da doğmuş, 1910’da İstanbul’a gelerek, İstanbul’da Türkçü çevrelerle tanışmıştır. Daha sonra İttihat ve Terakki Fırkasına girmiş, Azerbaycan Cumhuriyetinin kurucusu Mehmet Emin Resulzȃde başta olmak üzere ile diğer Azeri Türkçüler ile yakın münasebette bulunmuştur. Ölümüne kadar Müsavat Partisi kadrosu ile ilişkilerini devam ettirmiştir. Şahsi notlarından anlaşıldığı kadarıyla, Mehmet Şerif Bey, Osmanlı hükümeti tarafından eğitim görmesi amacıyla Lozan’a gönderilmiş, 1917’de Türkiye’ye döndükten sonra Edirne ve İzmir’de bulunan Öğretmen Okullarında idarecilik yapmıştır. 1920’de Azerbaycan Cumhuriyetinin Bolşevikler tarafından yıkılmasından sonra, Ankara Hükümetinin Kafkaslar üzerine izlediği politikaları yazılarıyla eleştirdiği için Türkiye’de bir süreliğine gözardı edilmiştir. Onun Azerbaycan tarihi hakkında verdiği bilgilerin yanı sıra, 1918 Azerbaycan Cumhuriyetini kuran kadrolar hakkındaki şahsi kanaatleri, diğer kaynaklarda olmayan bilgi ve görüşler içerdiği için değerlidir. Onun, yazılarından, cesur, bilgili, kararlı bir Türkçü olduğu ve Azerbaycan’da Türkiye destekli laik Türk milliyetçiliğine dayalı müstakil bir Azerbaycan Devletinin Türkiye’nin desteğiyle kurulması gerektiği görüşünü taşıdığı anlaşılmaktadır. Kendisi bugün hem Türkiye’de hem de Azerbaycan Cumhuriyetinde fazlaca bilinmeyen önemli bir şahıs olarak kalmaktadır. Bu yazıda onun biyografisi ve siyasi görüşleri üzerine yeni bilgiler verilmektedir.Item Cumhuriyet'in İlk Yıllarında Eski Başkentte Yeni Rejimin İlk Sembolü: Sarayburnu Atatürk Heykeli(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Dere, Umut; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkiye’de, Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının ardından Mustafa Kemal Paşa’nın anıt ve heykellerinin yaptırılması için çeşitli girişimler başlatılmıştır. İstanbul, hem eski nüfuzunu muhafaza etmek hem de mücadelenin lideri ile olan ilişkilerini kuvvetlendirmek adına bu konuda diğer şehirlere göre daha hızlı hareket etmiştir. Nitekim şehrin yerel yönetimi ve idarecileri tarafından yürütülen hummalı çalışmalar neticesinde İstanbul, Atatürk heykeli dikilen ilk şehir olma özelliğini kazanmıştır. İstanbul Şehremaneti tarafından Avusturyalı heykeltraş Heinrich Krippel’e sipariş edilen Sarayburnu Atatürk Heykeli, bir yılı aşan yapım sürecinin ardından 3 Ekim 1926 tarihinde düzenlenen resmî bir törenle açılmıştır. Heykel, Atatürk’ün sivil kıyafetle betimlenmesinin yanı sıra inşa edildiği konum itibarıyla da Cumhuriyet tarihi açısından müstesna bir yere sahiptir. Eserin, Türkiye’deki diğer abidelerden ayrılan en önemli özelliği törensel niteliğinden çok ideolojik anlamının ön plana çıkmış olmasıdır. Bu makale, açıldığı tarihten bugüne İstanbul’u süslemeye devam eden Sarayburnu Atatürk Heykeli’nin yapılış sürecini ve Cumhuriyet tarihi açısından önemini ortaya koymayı hedeflemektedir. Çalışmanın esas kaynakları dönem gazeteleri olup konuyla ilgili araştırma eserlerden de yararlanılmıştır.Item Devlet Merkezinin İnşa Sürecinde Ankara Şehreminliği ve Şehreminleri (1924-1930)(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Çapa, Mesut; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMillî Mücadele döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin merkezi olan Ankara, 13 Ekim 1923’te Devlet Merkezi (başkent) olarak kabul edildi. Cumhuriyet’in ilanından sonra şehrin mevcut haliyle bir devlet merkezinin yükünü kaldıramayacağı anlaşılmıştı. Şehrin bir an önce modernleşerek büyümesi gerekiyordu. Bunun için öncelikle, İstanbul Şehremaneti örneğinden hareketle belediye teşkilatında değişiklik yapılarak Ankara Belediyesi, 16 Şubat 1924 tarih ve 417 sayılı kanunla Ankara Şehremaneti şeklinde adlandırıldı. Ankara Belediyesi 1924-1930 yılları arasında Ankara Şehremaneti şeklinde anılarak Dâhiliye Vekâleti tarafından atanan Şehreminleri tarafından yönetildi. Bu dönemde Mehmet Ali Bey (4 Mart- 4 Haziran 1924), Ali Haydar (Yuluğ) Bey (5 Haziran 1924-27 Kasım 1926) ve Süleyman Asaf (İlbay) Bey (27 Kasım 1926-30 Ekim 1928) Ankara Şehremini olarak görev yaptılar. 1928-1930 Yıllarında ise Vali Vehbi Bey (Kasım 1928-22 Haziran 1929) ve Vali Nevzat Tandoğan (22 Haziran 1929-1 Eylül 1930) aynı zamanda Şehremaneti’ne vekâlet etmişlerdir. Ankara Şehremini Haydar Bey, Ankara’nın modern bir yapıya kavuşabilmesi için imar ve inşaat faaliyetlerine büyük önem vermiştir. Asaf Bey ise, belediyecilik işlerine öncelik vermiş şehrin planlı bir şekilde imarı için çaba sarf etmiştir. 1924 tarihli Ankara Şehremaneti Kanunu 3 Nisan 1930 tarihli ve 1580 saylı Belediye Kanunu ile 1 Eylül 1930 gününden itibaren yürürlükten kaldırıldı. Bu tarihten itibaren şehir Ankara Belediyesi tarafından idare edilmeye başlandı. Makalede, Ankara Şehremaneti döneminde (1924-1930) şehreminlerinin Ankara’nın imar ve inşasındaki faaliyetleri yerel basın, arşiv ve muhtelif eserlerden yararlanılarak topluca ortaya konulmaktadır.Item Osmanlı Donanma Cemiyeti'nin Sosyal ve Kültürel Çalışmalarına Bir Örnek: Osmanlı Denizcilik Yurdu(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Aysal, Necdet; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi20. yüzyılın başlarında Balkanlardaki ayrılıkçı isyanlar ve Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki topraklarının İngiltere ve Fransa arasında paylaşılması, Osmanlı toplumunda endişe ve hayal kırıklığına yol açmıştır. Bu olumsuz tabloyu ortadan kaldırabilmek için ordu ve donanmanın bir an önce güçlendirilmesi gerekiyordu. Ancak devletin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar dikkate alındığında, bu düşüncenin topyekûn bir seferberlikle mümkün olabileceği kamuoyunda tartışılmaya başlanmıştır. Bu tartışmalar İstanbul’da Osmanlı Donanma Cemiyeti’nin kuruluş sürecini hızlandıracaktır. Vatanı koruma ve kötü gidişatı durdurabilmek için bir araya gelen gönüllü vatanseverler tarafından kurulan Cemiyet, Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi için çalışmalara başlamıştır. Cemiyet, yurt içi ve dışında örgütlenme çalışmalarına hız vermiş ve yapmış olduğu faaliyetlerle kısa süre içerisinde adını geniş kitlelere duyurmuştur. Cemiyetin başlıca gelir kaynaklarından olan aynî ve nakdi yardımlar, hazırlanan Usûl-i Cibâyet Talimatnamesi çerçevesinde toplanmıştır. Geniş halk kitlesinin desteğini alan Cemiyet, kısa süre içerisinde pek çok savaş gemisinin satın alınmasında aktif rol oynamıştır. Cemiyetin bağış elde etmek amacıyla yapmış olduğu sosyal ve kültürel etkinlikler arasında tiyatro, sinema, konser, spor, kitap, mecmua ve risale basımları yer almaktadır. Bu kültürel etkinliklere toplumun çok büyük bir kesiminin maddi ve manevi destek vermesi, halkın devleti kurtarmaya yönelik samimi çabası olarak değerlendirilebilir. Türk sporuna da büyük katkılar sağlayan Cemiyet, gençleri denizcilik ve deniz sporlarına özendirmek amacıyla “Denizcilik Yurdu” adıyla bir derneğin temellerini atmıştır. Bu çalışmada Osmanlı Donanma Cemiyeti’nin sosyal-kültürel çalışmaları ve Denizcilik Yurdu’nun faaliyetleri, TİTE Arşiv belgeleri çerçevesinde ele alınarak değerlendirilmiştir.Item Enver Paşa'nın Londra Ziyareti (1910)(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Akcan, Erol; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışma, yakın tarihimizin önemli şahsiyetlerinden Enver Paşa’nın hayatının bilinmeyen bir sayfasına ışık tutmaktadır. Enver Paşa, 1910 yılı Mart ayı içerisinde Londra’ya askeri amaçlı bir ziyaret yapmıştır. O tarihte “Hürriyet Kahramanı” olarak tanınan ve Berlin’de askeri ataşe olarak görev yapan Enver Paşa’ya, İngiliz siyasi ve askeri çevrelerinde, İngiliz basınında büyük bir ilgi gösterilmiştir. Osmanlı Devleti’ndeki gelişmeleri yakından takip eden ve Jön Türkler ile iyi münasebetler içerisinde olan Balkan Komitesi, bu ziyarete hayli önem vermiş ve Enver Paşa’nın onuruna bir ziyafet tertip etmiştir. Balkan Komitesi’nin üyeleri, bu ziyafette yaptıkları konuşmalarda, Jön Türkler ve Enver Paşa hakkında övgü dolu sözler sarf etmiştir. Enver Paşa, bu ziyareti sırasında İngiltere’nin üst düzey siyasi ve askeri şahsiyetleri ile tanışmıştır. İngiliz basını, Enver Paşa’yı farklı açılardan ele alarak onu kamuoyuna tanıtmaya çalışmıştır. Basında çıkan haber ve yorumlara bakıldığında Enver Paşa’nın fiziksel özelliklerinden, hayat hikayesine kadar farklı açılardan kamuoyuna tanıtılmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir. Enver Paşa’nın İngiltere’de geçirdiği günler, dönemin Türk basınına da yansımıştır. Bu ziyaret, Enver Paşa’nın hayatında Londra’ya yaptığı ilk ve son ziyaret olması vesilesiyle önemlidir. Bu çalışmada, Enver Paşa’nın Londra ziyareti, arşiv belgelerine, dönemin basınına ve inceleme eserlerine dayalı olarak incelenmeye çalışılmıştır.Item Enver Paşa'nın Avrupa Cephelerine Türk Birliklerini Gönderme Kararına Alman Komutanlarının Yaklaşımları(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Akandere, Osman; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda birlikte savaştığı müttefiklerine yardım amaçlı olmak üzere bazı Avrupa cephelerine asker göndermiştir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kuvvetlerinin Ruslarla savaştığı cephelerde mağlup olarak durumunun kötüleşmesi üzerine Almanya ve müttefiki devletlerinin ortak kararları ve yapılan plan çerçevesinde Avrupa cepheleri için Osmanlı Devleti’nden askeri destek yapması istenmiştir. Osmanlı Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa, Avrupa cephelerine yardım amaçlı kuvvet gönderilmesine ilişkin teklifi tereddütsüz kabul etmiştir. Çünkü Enver Paşa devam eden savaşın kesin sonucunun Avrupa cephelerinde alınacak başarıya bağlı olduğunu düşünmekteydi. Enver Paşa’nın bu kararında Çanakkale Savaşlarını kaybeden İtilaf Devletleri’nin bu cepheden kuvvetlerini tamamen çekerek, cephenin kapanmış olması ve bunun sonucunda da yaklaşık 100 bin civarında Türk kuvvetlerinin boşa çıkması da etkili olmuştur. Enver Paşa toplam mevcudu 100’bin kişiyi aşan seçkin ve yetişkin subay ve erlerden oluşan üç kolorduyu müttefik cephelerde kullanmaya karar verdi. Bu çerçevede üç ayrı kolordunun hazırlanması ve Avrupa cephelerine gönderilmesine karar verilmiştir. Osmanlı Devleti’nce hazırlanacak bu kolordulardan birisi de Galiçya Cephesine gönderilecekti. Ayrıca Romenlerle savaşmak için Romanya Cephesine ve Sırplarla savaşmak için de Makedonya Cephesine de diğer iki kolordu gönderilecekti. Osmanlı Harbiye Nazırının müttefiklerine yardım amaçlı olarak Avrupa Cephelerine kuvvet gönderilmesi konusu Alman Genelkurmayı ve Osmanlı ordusunda üst düzeyde görev yapan Alman komutanlarca farklı bakış açılarıyla değerlendirilmiştir. Bazı Alman Generaller bu karara olumsuz yaklaşırken bazıları da bu konuda Enver Paşa’yı haklı bularak destek vermişlerdir. Bu çalışmada müttefikimiz Alman Genelkurmayının ve üst düzey Alman komutanların Osmanlı Devleti’nin Avrupa cephelerine asker gönderilmesi konusundaki görüşleri ve neden olumlu ya da olumsuz baktıkları incelenmeye çalışılacaktır.