Sayı:69 (2021)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Now showing 1 - 20 of 24
Item İKİNCİ ŞU’BENİN VEZÂ’İF, TAKSÎMAT VE MUÂMELÂTI HAKKINDA TA’LÎMÂT(Ankara Üniversitesi, 2021) Levent, Zeynel; Other; OtherTürkiye Cumhuriyeti Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Riyâseti tarafından 1 Nisan 1340 [1924] tarihinde Osmanlıca (eski Türkçe) olarak hazırlanmış olan “İkinci Şu’benin Vezâ’if, Taksîmat ve Muâmelâtı Hakkında Ta’lîmât” o tarihte “İstihbârât Şu’besi” olarak görev yapan birimin vazife, organizasyon yapısı ve kendi içindeki iş bölümü ile faaliyetlerini düzenlemektedir. Yapılan literatür incelemesi neticesinde günümüz Latin Alfabesine çevrilmediği; çevrilmişse dahi devletin ilgili birimlerinin kullanımıyla sınırlı kalarak, kamuoyu ile paylaşılmadığı değerlendirilen bahse konu talimatın çevirisi ile literatürdeki eksikliğin giderilmesine katkı sağlanması hedeflenmiştir.Item EISENHOWER DOKTRİNİNİN DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİLERİ(Ankara Üniversitesi, 2021) Güzel, Miray Vurmay; Other; OtherII. Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan siyasi ve ideolojik zemin kaymaları savaş sonunda yeni bir dünya düzeninin oluşmasına neden olmuştur. Tarihe “Soğuk Savaş” olarak geçen bu süreçte dramatik bir şekilde değişen dünya, yüzyılın ilk yarısı biterken Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından kontrol edilen “iki kutuplu” güç dengesiyle yeniden inşa edilmiştir Dünya değişirken Türkiye de dönüşüm içerisindeydi. Çok partili hayata geçerek önemli bir eşiği atlayan Türkiye’de 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti (DP), birçok alanda olduğu gibi dış politikada da farklı bir çizgi benimsemiştir. Batı çizgisindeki dış politika kimliği, DP döneminde ABD ekseninde somutlaşmıştır. ABD’nin Ortadoğu’ya ilgisini arttırdığı bu dönemde Türkiye’ye özel önem atfetmesi Türk dış politikasının bu çizgisini daha da görünür kılmıştır. Truman Doktrini ve Marshall Planı ile başlayan, Eisenhower Doktrini ile doruğa ulaşan ABD eksenli dış politika, dönemin ruhu içerisinde olağan görünse de ilerleyen süreçte Türkiye’yi ekonomi ve güvenlik sarmalında bir girdaba sürüklemiştir. Çalışmada, Ortadoğu’nun kaderini değiştiren Eisenhower Doktrini çerçevesinde DP dış politikası uluslararası ilişkiler teorileri ve tarih pratikleri ile disiplinler arası bir yaklaşımla ele alınacaktır.Item TEPEBAŞI BAHÇESİ’NİN İSTANBUL ŞEHREMANETİNE DEVRİ MESELESİ(Ankara Üniversitesi, 2021) Tuna, Serkan; Other; OtherTepebaşı Bahçesi, Altıncı Daire-i Belediye tarafından 24 Temmuz 1880’de hizmete açılmıştır. Ancak bu bölgenin mezarlık olduğunu öne sürerek bir dava açan Evkaf Nezareti bu davayı 1914 yılında kazanmıştır. Ne var ki mahkeme kararında bahçenin sadece arsası Evkaf Nezaretine verilmiştir. Bahçe üzerinde yapılan yapılar ise İstanbul Şehremanetinin mülkiyetinde kalmıştır. Bu durum uzun bir süre devam edecek bir soruna yol açmış ve iki kurum arasındaki anlaşmazlık 1923 yılına kadar çözülemeden devam etmiştir. 1923 yazında, İstanbul İcra Dairesi, Tepebaşı Bahçesi’nin Evkaf İdaresine devredilmesi yönünde tebligatlarda bulununca anlaşmazlık yeni bir aşamaya gelmiştir. Bu gelişmeye karşın, iki kurum arasındaki anlaşmazlığın devam etmesi üzerine devreye Dâhiliye Vekâleti ile Şeriye ve Evkaf Vekâleti girmiştir. Bu çerçevede arsa ile yapıların değerlerini belirlemek için özel bir komisyon kurulmuştur. Komisyonun belirlediği değerler üzerinden kısa bir süre görüş ayrılığı yaşanmışsa da, imzalanan sözleşmeyle anlaşmazlık çözülmüştür. Buna göre İstanbul Şehremaneti, Tepebaşı Bahçesi’ni 450 bin liraya satın almıştır. Bu bedelin 100 bin lirasının peşin, kalan kısmının da yedi eşit taksitte ödenmesine karar verilmiştir. Bu gelişme, İstanbul basınındaki kimi yazarların yanı sıra Belediye Meclisindeki bazı üyeler tarafından mali ve sosyal gerekçeler öne sürülerek eleştirilmiştir. Buna karşın, sözleşme koşulları resmî olarak onaylanmış ve 100 bin liralık ödeme gerçekleştirilmiştir. Böylece uzun bir döneme yayılan Tepebaşı Bahçesi anlaşmazlığı bir uzlaşmayla sona ermiştir.Item A VAGUE ISSUE OF EXISTENCE: THE CASE OF TURKEY ON WOMEN’S RIGHT TO VOTE AND BE ELECTED (1930-1960)(Ankara Üniversitesi, 2021) Özkaya, Olcay; Other; OtherDünya’da Kadının seçme ve seçilme hakkı meselesi toplumdan topluma farklı tarihsel gelişimler göstermektedir. Bu farklılıklar pek çok nedenle ilişkilendirilebilir. Kimi toplumlarda farklı periyotlarda kimilerinde aynı anda verilmiş olan bu hak belli kısıtlamalar veya bedeller çerçevesinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu süreç kimilerinde belli belirsiz kimilerinde daha göze görünür bir şekilde ilerlemiştir. Kadının siyasal yaşamda var olma mücadelesi bazen kadının sesi ve kaleminden bazen de örtülü olarak kimliksiz ve sessiz yürütülmüştür. Esasında kadının seçme ve seçilme hakkına sahip olması kadının siyasal yaşamdaki varlığı ve görünürlüğünü ifade etmektedir. Bu bağlamın konunun kadının özgürlüğü ve insan hakları çerçevesinde değerlendirilebilmesi gereği sürecin doğasını anlamayı ifade etmektedir. Tarihsel süreç içerisinde bu bağlamın kolonyal süreci tecrübe etmiş toplumlarda diğerlerine göre öncelenmiş olduğu görülmektedir. Üstelik bu gibi toplumlarda seçme ve seçilme hakkının kademeli değil bir arada sağlanmış olduğu gerçeği ayrıca dikkat çekicidir. Çalışma tam da bu durumun sömürgeleştirilme tecrübesi ve ulus devletleşme süreci ile ilişkilendirilmesine odaklanmaktadır. Buna göre kadının seçme ve seçilme hakkı bağlamındaki hareketliliğinin kolonyal ve Post-kolonyal dönemde görünür olduğu ve söz konusu çabaların giderek artış gösterdiği görülmektedir. Öyle ki bu dönemde kadınlara birçok ülkede aynı anda tanınan seçme ve seçilme hakkının dekolonyalizm ile ilişkilendirilebilmesi söz konusu çalışmanın bir diğer argümanıdır.Item AMERİKAN BASINI VE TÜRKİYE’DE GÖREV YAPAN AMERİKALI DİPLOMATLARIN GÖZÜYLE “YENİ TÜRKİYE”NİN OLUŞUMUNDA ATATÜRK’ÜN ROLÜ(Ankara Üniversitesi, 2021) Özkan, Kenan; Other; OtherKurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Lozan’da kalıcı bir barışın imzalanmasının ardından Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlayan “Modern Türkiye”nin inşası süreci, dış dünyada ilgiyle takip edilmiştir. Batı’nın gözünde “Hasta Adam” olarak görülen Türkiye’nin yönetimden ekonomiye, eğitimden hukuka, kadın haklarından kılık kıyafete kadar çok farklı alanlara yayılmış modernleşme çabası Avrupa kamuoyunun olduğu kadar Amerikan kamuoyunun da dikkatini çekmiştir. Atatürk liderliğindeki Türkiye’nin, yeniden inşası sürecinin ilgiyle takip edildiği kaynak grupları arasında Türkiye’deki görev yıllarına ait gözlem ve değerlendirmelere önemli ölçüde yer veren Amerikalı diplomatların hatıraları bulunmaktadır. Özellikle Türkiye’nin ilk Amerikan Büyükelçisi Joseph C. Grew ve ondan büyükelçilik görevini devralan Charles Hitchcock Sherrill’in hatıraları Atatürk liderliğindeki Modern Türkiye’nin inşası sürecini yabancı gözüyle değerlendirmemiz açısından önemlidir. Konu hakkındaki bir diğer önemli kaynak grubunu ise Amerikan basını teşkil etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ermeni meselesi nedeniyle Amerikan kamuoyunda oluşan olumsuz Türk imajının, Cumhuriyetin ilk yıllarında da bir süre devam ettiği görülmektedir. Bununla birlikte Modern Türkiye’nin inşası için başlatılmış olan devrimler zamanla bu imajın kaybolması ve yerine hayranlık uyandıran bir bakış açısının alması ile sonuçlanmıştır. Bu çalışmada laik ve demokratik Türkiye’nin oluşturulması açısından büyük bir öneme sahip olan Halifeliğin kaldırılması, kılık ve kıyafet alanındaki düzenlemeler, kadın hakları, yeni harflerin kabulü gibi devrimler, söz konusu iki kaynak grubu üzerinden incelenmiştir. Çalışma, “Atatürk Dönemi Demokratikleşme 1920-1938” isimli kitapta yer alan bölümün devamı ve tamamlayıcısı olarak kaleme alınmıştır.Item EGEMENLİK VE BAĞIMSIZLIK BAĞLAMINDA MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE CUMHURİYETİN İLK YILLARINDAKİ KARİKATÜRLER ÜZERİNE BİR İNCELEME(Ankara Üniversitesi, 2021) Ölçekçi, Haluk; Other; OtherToplumsal düşünüşün en çarpıcı biçimlerinden birisi olan mizah, kendine has dili, üslubu ve çizgisiyle Türkiye’nin Milli Mücadele yıllarının tanıkları arasındadır. Bütün ezilen ve sömürülen milletlere ilham veren bir zaferle taçlandırılan Milli Mücadele’nin önemli bir cephesini mizah basını ve onun özel bir biçimi olan karikatürler savunmuştur. Savaşın olumsuz atmosferinin dağıtılması, halkın zafere inandırılması ve hazırlanmasında karikatürler ve mizah basını özgün bir etki ortaya koymuştur. Toplumun en sıkıntılı döneminde, baskının, umutsuzluğun arttığı zamanlarda, güldürüye dayalı mizah ve karikatürler sıra dışı direnme ve muhalif tavır işlevi görmüştür. Umutsuzluğa kapılan, ezilen, horlanan, baskı altında tutulan ya da hürriyetinden yoksun bırakılmak istenen toplumun en çaresiz anlarında, mizah ve karikatür susmak yerine sesini yükseltmeye öncülük etmiştir. Cumhuriyetle birlikte yaşanan yeni inşa sürecinde ise mizah basını kamuoyu adına denetim işlevini yerine getirmede önemli rol üstlenmiştir. Millet egemenliğinin tesis edilmesinde ve sosyokültürel hayatın dönüştürülmesinde yaşanan aksaklıkları, kusurları ve kavgaları yansıtmayı başarmıştır. Bu çalışmada; Milli Mücadele, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki egemenlik ve bağımsızlık temalarının alternatif veri kaynakları karikatürler üzerinden sunumu incelenmektedir. Çoğunlukla simgelerin ve sembollerin üzerine inşa edilen karikatürlerin ilettiği mesajların ve taşıdığı örtülü anlamların çözümlenmesinde göstergebilimsel yöntem kullanılmıştır.Item Demokrat Parti, Güvenlikleştirme, Komünizm, McCarthycilik, Soğuk Savaş Dönemi(Ankara Üniversitesi, 2021) Orakçı, Meryem; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1945 yılında çok partili hayata geçiş ile birlikte Türk siyaseti oldukça hareketli bir döneme girmiş ve ilk beş yıl içerisinde yirmiden fazla siyasi parti kurulmuştur. Bu partilerden biri henüz 1945 yılında girişimde bulunmuş olup ancak 1951’de kurulabilen Güden Partisidir. Kuruluş yeri İstanbul olan parti adını kurucusu Halil Güden’den almıştır. Başta İstanbul ve Edirne olmak üzere tüm Türkiye için bir takım projeler üretmiş olan Halil Güden, özellikle ülke ekonomisi üzerinde yine kendi soyadını taşıyan yenilikler yapılması gerektiğini savunmuştur. Gümrük komisyonculuğu ile uğraşan Güden, aynı zamanda kendisi gibi tanınmayan, siyasi ve maddi destekten mahrum kişiler için bir cemiyet kurma fikrini ısrarla sürdürmüştür. Herhangi bir siyasi eğilime sahip olmayan Güden Partisi kısa ömürlü olmuş ve kurulduğu yıl kapanmıştır. Ancak Halil Güden, partisi kapandıktan sonra da özellikle basın yoluyla projelerini anlatmaya çalışmış, sesini duyurmak ve gündeme gelebilmek için dönemin siyasi isimlerini kızdıracak bir üslup kullanmıştır. Çok partili hayata geçişin ardından kurulan kısa ömürlü ve seçmen desteğinden yoksun partiler, bilinen büyük siyasi partiler gibi kitleleri kendine çekememiş ve Türk siyasetine yön verecek etkiye sahip olmamışlardır. Buna rağmen bu partilerin Türk demokrasi hayatının gelişimini besledikleri muhakkaktır. Bu çalışmada da kurucusu, kuruluşu ve fikirleri ile Türk siyasi tarihinin en sıra dışı denemelerinden biri olduğu anlaşılan Güden Partisi, bizzat kurucusunun kaleme aldığı yazılara dayanılarak ele alınacaktır.Item 1950-1960 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’DE SOL İDEOLOJİNİN GÜVENLİKLEŞTİRİLMESİ(Ankara Üniversitesi, 2021) Kılıç, Elifnur; Other; OtherSoğuk Savaş döneminde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) askeri, ekonomik ve siyasi alandaki mücadeleleri aynı zamanda komünizm ve kapitalizmin/liberalizmin de rekabeti olmuştur. Her iki ideolojinin temsilcileri kendi blokunu güçlendirme ve genişletme stratejisini Biz ve Diğerleri kavramı ve tehdit algılayışı üzerine inşa etmiştir. Bu sebeple her iki blokun savunucuları, karşıt ideolojiyi kendi bloklarının varlığına yönelik bir tehdit olarak göstererek güvenlikleştirmiştir. Dönemin liderleri, söylemleriyle karşıt ideolojinin ve grubun güvenlikleştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Türkiye’nin Batı Blokunda yer alması, iç siyasette sol ideolojinin güvenlikleştirilmesini de beraberinde getirmiştir. Soğuk Savaşın şiddetlendiği 1950-1960 yılları Demokrat Parti’nin (DP) sol ideolojinin güvenlikleştirmesine ivme kazandırdığı bir dönem olarak dikkat çekmiştir. Bu çalışmada DP döneminde sol ideolojinin güvenlikleştirilmesinin, söylem ve edimsel boyutuyla analizi amaçlanmıştır. Dönemin meclis tutanakları ve ikincil veri kaynakları taranarak çalışmaya konu olan dönemdeki toplumsal ve siyasal olgu ve olayların güvenlikleştirilmesi söylem boyutundan incelenmiştir. Güvenlikleştirmenin edimsel boyutu bakımından ise bu dönemde alınan olağanüstü tedbirler analiz edilmiştir. Bu çalışmada Kopenhag Okulu tarafından geliştirilen Güvenlikleştirme kavramından faydalanılmıştır. Veri toplama, işleme ve analiz sürecinde nitel araştırma yönteminin vaka çalışması ve belge analiz teknikleri kullanılmıştır.Item LOZAN KONFERANSI ÖNCESİNDE TBMM’NİN ANKARA DIŞINA TAŞINMASINA İLİŞKİN MECLİS’TE YAPILAN TARTIŞMALAR(Ankara Üniversitesi, 2021) İleri, Turgut; Other; OtherBirinci Dünya Savaşının sona ermesiyle Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. İtilaf Devletleri Antlaşma hükümlerine aykırı olarak Anadolu topraklarını işgal etmişlerdir. İşgallere son vermek amacıyla Mustafa Kemal Paşa tarafından Millî Mücadele başlatılmıştır. Mücadele başarı ile sürdürülmüş, ancak Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde ordu geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu durum Mecliste ciddi endişe yaratmış, Yunan kuvvetlerinin ileri hareketinin Ankara için tehdit oluşturacağı düşünülmüştür. Tehlikenin Ankara’ya yaklaşmış olması, Büyük Millet Meclisi ve Hükümetin Kayseri’ye taşınmasını gündeme getirmiştir. Konu Meclisin gizli oturumunda tartışılmış, sonuçta Meclisin ve Hükümetin Ankara’da kalmasının doğru olacağına karar verilmiştir. Hükümetin ve Büyük Millet Meclisi’nin Ankara dışına taşınması meselesi ikinci kez, Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Muharebesinin kazanılmasından sonra Meclis gündemine getirilmiştir. Bu defa taşınma isteği, Ankara’da hayat pahalılığının olması, kiralık konut bulma zorluğu ve geçim sıkıntısı gibi ekonomik gerekçelere dayandırılmıştır. Konu, Meclis genel kurulunda her yönüyle müzakere edilmiştir. Önergeye itirazlar yoğun olmuştur. Sonuçta, Lozan görüşmeleri öncesi böyle bir tartışmanın yapılmasının uygun olmayacağı ve etraflıca düşünülerek hareket edilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ankara’da ev kiralarının fazla olduğu görüşü doğru olmakla birlikte hem pahalılığı önlemek hem de ev fiyatlarını daha uygun bir seviyeye getirmek için Meclise bir kanun teklifi verilmesi ve taşınma için ileri sürülen gerekçelerin ortadan kaldırıp bir çözüm bulunmasının daha doğru olacağı savunulmuştur. Bu çalışmada, konu üzerinde Mecliste yapılan tartışmalar hakkında bilgi verilecektir.Item TURKISH TYPE OF LUTHERANISM AND TURKISH NATIONALISM(Ankara Üniversitesi, 2021) Gümüşel, Günseli; Other; OtherBüyük Savaş’a giden yolda tüm dünyaya yayılan milliyetçilik etkisi Türkiye’de Cumhuriyet rejimine geçilmesinden sonra kendisini en çok modernleşme adımlarında hissettirir. Modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk, çağdaşlaşma programında Türk diline dönüşü ve dinde reformu ilk sıralara almıştır. Belirlenen bu önceliklere uygun olarak Almanya’daki Reformasyon hareketinin lideri Martin Luther’in tarihsel yaratımları takip edilerek Atatürk ve Türk aydınları tarafından Türk tipi Lüthercilik oluşturulmuştur. Bu laik oluşumun ilk adımı olarak ise Kuran Türkçeye çevrilmiştir. Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi dini bir etkiden çok siyasi bir etki bırakmıştır. Çalışmada Atatürk dönemi Türkiye’sinde, temelde Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi ile başlatılan dinde reform ve çağdaşlaşma hareketinin sosyal ve siyasi boyutları tüm aşamalarıyla incelenecek ve Modern Türkiye’de kendisine bir yer edinen dinde ulusallaşmanın kökenleri anlaşılmaya çalışılacaktır.Item ATATÜRK VE SİNEMA: TÜRK SİNEMASINDA ATATÜRK FİLMLERİ(Ankara Üniversitesi, 2021) Acar, Derya Genç; Other; OtherTürkiye’de sinema çalışmaları ilk olarak I. Dünya Savaşı yıllarında Ordu Sinema Merkezi’nin kurulmasıyla başlamıştır. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle başta hukuk, eğitim ve sanat olmak üzere toplumun her alanında devrimsel dönüşümler yaşanmıştır. Sanatın hemen her dalının devlet eliyle desteklendiği bu dönemde, Türk sineması özel yapım şirketlerinin çabalarıyla ayakta kalabilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, çağının en önemli siyasi ve askeri lideri olduğu kadar sanat alanında da her türlü yeniliği ve gelişmeyi takip eden bir devlet adamıdır. Çağımızın yedinci sanatı olan sinemayı büyük bir buluş olarak görmüş, bu konuda devlet olarak desteklenmesi gerektiğini belirtmiştir. Biz bu çalışmamızda Mustafa Kemal Atatürk’ün son derece önemli gördüğü sinemaya dair düşünceleri ve katkısı ile birlikte; Türk Sineması içinde bir kategori olarak ortaya çıkan Kurtuluş Savaşı ve biyografik yapımlar ekseninde Mustafa Kemal Atatürk’ün temsil biçimlerini ortaya koyacağız. Atatürk’e dair bir film ortaya koyulmak istendiğinde Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal koşullar aynı zamanda tarihe bakış açısı filmin temel belirleyicisi olmuştur. Bu durum ise Mustafa Kemal Atatürk’ü söz konusu zorlukları ve karmaşayı en ağır yaşayan karakterlerden biri olarak karşımıza çıkarmaktadır. Çalışmada Türkiye’de yaşanan siyasi ve sosyal gelişmeler paralelinde Türk sinemasında Mustafa Kemal Atatürk’ün biyografik bir karakter olarak ortaya çıkış süreci ve bir biyografik tür olarak Atatürk filmleri konu edilecektir.Item TEK PARTİLİ DÖNEMİN ÖRGÜN EĞİTİM KURUMLARI: KENT VE KÖY UYGULAMALARIYLA KOCAELİ ÖRNEĞİ(Ankara Üniversitesi, 2021) Erol, Özden Selen; Other; OtherTürkiye sınırları içinde köy kent ayrımını en belirgin şekilde ortaya koyan tarih aralığının ‘tek parti dönemi’ olduğunu söylemek mümkündür. Fakat İkinci Dünya Savaşı sonrasında köy kent uçurumunun arttığı ve artık böyle bir ikilemin kalmadığı ayrı bir dönem başlamıştır. ‘Köy kent ayrımı’ durumunun tek parti dönemi özelliklerinin ve tercihlerinin getirdiği bir olgu olduğu, çok partili döneme geçişle birlikte kaybolmaya başladığı, 1950’lerin yeni siyasi dünya düzeniyle birlikte sona erdiği anlaşılmaktadır. Köy ve kent ikilemini en iyi tarifleyen politikalardan biri olarak tespit edilen eğitim konusu örgün, yaygın ve beden eğitimi şeklinde köyde ve kentte ayrı biçimlerde görülmektedir. Bu yazıda ise eğitim politikalarının bir alt başlığı olan ve partinin büyük bir misyon edindiği örgün eğitim kurumlarının hukuki ve kurumsal süreçleri ile mimari proje ve uygulama aşamaları ortaya konmaktadır. Ülke geneli için yapılan düzenlemeler aktarıldıktan sonra Kocaeli özelinde yapılaşması tespit edilmektedir. Türkiye ve Kocaeli ile ilgili yapılan analizlerin sonucunda dönemin bütçe, deneyim ve malzeme eksiklikleri ile ortaya çıkan uygulamalar, taşra kent ve köyleri için üretilen her türlü fikrin göz ardı edilmesine neden olabilmektedir.Item ADANA HALKEVİ KÖYCÜLÜK ŞUBESİ VE FAALİYETLERİ(Ankara Üniversitesi, 2021) Erdoğan, Celalettin; Yeniçağ Tarihi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKöycülük fikirleri 19. yüzyılın sonunda, 20. yüzyılın başında ortaya çıkmış, Sanayi İhtilali’nin getirmiş olduğu buharlı makinelerin ve tarım teknolojisinin etkisiyle dünya genelinde birçok bölgede seri üretime geçilmeye başlanmıştır. Böylece farklı şehirlerde kurulan fabrikalar birçok insanın geçim kaynağı olmuştur. Ulaşım yapıları hızla artmış ve kırsal bölgelerde yaşayan insanların şehirlere doğru hareket etmesine yol açmıştır. Köycülük fikirleri Osmanlı Devleti’nin son yıllarında Rusya’daki Narodnik hareketinin etkisiyle görülmeye başlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında kabul edilen Köy Kanunu ile birlikte köy düzeninin nasıl kurulacağı açıklanmıştır. Halkevlerinin kurulmasıyla köylere yönelik fikir ve düşünceler yeni bir boyut kazanmıştır. Halkevlerinin Köycülük Şubesi farklı projeler, programlar ve etkinlikler organize ederek cumhuriyet ideolojisi ile köycülük fikirlerini köylere yaymak ve benimsetmek istemiştir. Adana Halkevi Köycülük Şubesi bu vizyon doğrultusunda çalışmalarına başlamış olup köylü ve şehirli vatandaşları kaynaştırmak için köylere geziler düzenlemiştir. Ayrıca Halkevlerinde okuma yazma eğitimi, konferanslar, sağlık çalışmaları, geleneksel sporlar ve açık hava tiyatroları gibi çeşitli faaliyetler gerçekleştirmiştir. Bu makalede Adana Halkevi’nin köylere yönelik faaliyetleri Cumhuriyet Arşivindeki belgeler ve süreli yayınlardaki bilgiler yardımıyla analiz edilmiştir.Item GİRESUN MİLLETVEKİLİ HAKKI TARIK US’UN HAYATI İLE EĞİTİM VE HUKUK ÜZERİNE TBMM’DEKİ KONUŞMALARI(Ankara Üniversitesi, 2021) Dincel, Anıl; Other; OtherBirinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılan Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştı. Mütarekeden sonra başlayan işgallere karşı yurdun farklı bölgelerinde direniş hareketleri başlamış ve Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla Milli Mücadele resmen başlamıştı. Mücadelenin sonunda kazanılan zafer, yeni Türkiye’nin kurulmasına imkân tanımış ve inşa sürecine girişilmişti. Hakkı Tarık Us da Osmanlı Devleti’nin son dönemine, Milli Mücadele yıllarına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna tanıklık etmiş bir Türk aydınıdır. Hukuk mektebinden mezun olması ve uzun yıllar öğretmenlik mesleğini icra etmesi, bu alanlarda ciddi tecrübe kazanmasına neden olmuştur. 1923 yılında Giresun’dan milletvekili seçildiğinde de hem eğitim hem de hukuk alanındaki tecrübelerini her fırsatta aktarmıştır. Böylece yeni inşa sürecinde olan Türkiye’nin eğitim ve hukuk alanlarına dair politikalarında Hakkı Tarık Us da etkin olmuştur. Bununla birlikte Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekili olmasına rağmen savunduğu görüşler nedeniyle partisi ile fikir ayrılığına düştüğü de görülmüştür. Bu makalede, 1923-1939 yılları arasında aralıksız milletvekili olan Hakkı Tarık’ın hayatı ile TBMM’deki eğitim ve hukuk alanlarına dair görüşleri incelenmeye çalışılacaktır. Bu doğrultuda çalışmada; Hakkı Tarık Us’un hayatı hakkında bilgi içeren arşiv belgeleri ve araştırma eserlerinden istifade edilmiştir. TBMM’deki eğitim ile hukuk alanına yönelik görüşleri için ise temel başvuru kaynağımız TBMM Zabıt Ceridesi olmuştur.Item YÜZYIL ÖNCE: “BÜYÜK GÜÇ” KURGULARI VE 1921 KAHİRE KONFERANSI(Ankara Üniversitesi, 2021) Çetiner, Yusuf Durun; Other; OtherBu makale, 1921 Kahire Konferansı’nın Orta Doğu’nun o zamanki Britanya emperyalist anlayışına göre tasarlanmasındaki rolünü tartışmaktadır. Araştırma, ağırlıkla bölgenin çalkantılı iki büyük ülkesi olan Irak ve Suriye’nin kuruluşundaki, anılan konferans kapsamında sergilenmiş olan kurgusallığın nasıl gizlendiği sorusuyla ilgilidir. Bu çerçevede makalenin savı, bölgeye yabancı kurucu gücün iddiasının propagandaya dayandığıdır. Bunu ortaya koymak için ise söz konusu yabancı kurucu gücün birincil ve ikincil kaynaklarının eleştirel okumasına başvurulmaktadır. Orta Doğu veya o zamanki deyimle, Yakın Doğu, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, içinde bir dizi oldu-bittilerin de yer aldığı bir tasarım ile şekillendirilmiştir. Bu tasarımın hedefine, dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun Orta Doğu halkları arasında yüzyıllarca sürdürdüğü düzenin olabilecek en dramatik şekilde sona erdirilmesi yerleştirilmiştir. İnşa edilen bu yabancı sistemin kavram ve mekanizmaları, 1921 Kahire Konferansı ve bunu izleyen birkaç yıl içerisinde “müşteri-devlet”lerin kurulması gibi kilometre taşlarından oluşturulmuştur. Türkiye’de Avrupalı galipler karşısında Misak-ı Millî savunulurken, Yakın Doğu bu sınırların dışında ve istikrarsız bir denge içinde kalmıştır. 1921 Kahire Konferansı ile T.E. Lawrence, Gertrude Bell, Martin Sykes ve Arnold Wilson gibi İngiliz asker, diplomat ve siyasi memurların bölgeye yönelik planlamaları böylelikle gelişmelerin merkezine yerleşmiştir. Ancak, Irak’la başlayan bölgeye düzen verilmesi çabası, ilk olarak yine Irak’ta sarsılacak, İngiliz sömürge düzeni başkaldırılarla daha on yıl geçmeden yıkılma noktasına gelmiştir.Item ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDE DEMİRYOLU GÜZERGÂHINDAKİ KIRSAL YERLEŞMELER: KAYSERİ VİLAYETİ İSTASYON YERLEŞMELERİ(Ankara Üniversitesi, 2021) Hovardaoğlu, Seda Çalışır; Other; OtherCumhuriyetin ilk yıllarında köyde yaşam kalitesinin iyileştirilmesi, kalkınma ve bayındırlığın sağlanması yönündeki çabaların gerçekleştirilmesinde demiryolu ulaşımı önemli kırsal hizmetlerden biri olmuştur. Bu çalışma, demiryolu ulaşımının kırsal alanlara etkisini Cumhuriyetin ilk yıllarından 1948’e kadarki süreçte Kayseri İli örneğinde değerlendirmeyi amaçlamaktadır. 1927 yılında Kayseri’ye ulaşan demiryolu, Kayseri-Sivas-Samsun Hattı inşasıyla ili Karadeniz’e ve 1933’te Ulukışla-Boğazköprü Hattı’yla Akdeniz’e bağlamıştır. Dönemin ilk demiryolu uygulamalarından olan bu hatlar, Kayseri’nin zirai, ticari ve sınai yapısı ve toplumsal yaşamının gelişmesini doğrudan etkilemiştir. Bu sayede il, Erken Cumhuriyet Dönemi’nin ulusal kalkınma ve bayındırlık çalışmalarının önemli kentlerinden biri haline gelmiştir. Bu çalışmada, demiryolu güzergâhlarının üzerindeki kırsal yerleşmelerde nüfusun artma eğiliminde olduğu, demiryolunun ekonomik ve mekânsal açıdan bu yerleşmeleri toplayıcı ve dağıtıcı birer merkeze dönüştürmeye başladığı bulunmuştur. Ayrıca demiryolu hatlarını bütünler biçimde çalışan karayolu bağlantıları sayesinde bu etkilerin daha geniş bir coğrafyadaki yerleşmelere doğru yaygınlaştığı görülmektedir.Item GELENEĞİN YENİDEN HATIRLANMASI: TÜRKİYE’DE KETENİN TOPLUMSAL TARİHİ(Ankara Üniversitesi, 2021) Ceylan, Okan; Other; OtherUluslararası ölçekte I. Sanayi Devrimi, I. Dünya Savaşı ve Yeşil Devrim keten üretimini ve ticaretini ciddi oranda sekteye uğratmış ve pamuğu ön plana çıkarmıştır. 19. ve 20. Yüzyılları kapsayan bu süre zarfında bu çalışma özellikle 20. yy. başından günümüze kadar Türkiye’de ketenin toplumsal ve iktisadi tarihini ele almaktadır. İlk olarak, keten zirai ve biyolojik özellikleri sayesinde geleneksel üretim ilişkileri ve üretim tarzlarını geçmişten bugüne sürdürmektedir. Bu yüzden keten gelenekselliği ve durağanlığı sembolize etmektedir. Bu bağlamda keten Türkiye’de Tek Parti dönemi (1923-1950)’nin geleneksel tarım ürünlerinden biridir. Buna karşın, 1950’lerden sonra Yeşil Devrimin teşvik ettiği tarımsal girdiler ve 1980 sonrası neoliberal politikalar ile keten üretiminin azalış eğilimi gösterdiği görülmektedir. Ancak, Son yıllarda ketene artan ilgi ise daha çok keten dokumalarının coğrafi işaretleri yoluyla gerçekleştirilmiştir. Bu durum aslında keten üretimine artan bir ilgiden ziyade tüketim ekonomisi kapsamında keten bezine olan talepten kaynaklanmaktadır. Ayrıca, bu durum bir ölçüde hem küreselleşmenin yerelleşme boyutunu ön plana çıkartarak hem de modern Türkiye’de kırsal kesime ve organik tarıma yönelik ilginin arttığı son yıllarda geleneksel olanın yeniden hatırlanması yoluyla gerçekleşmiştir. Tüm bunlara ek olarak, bu çalışma keten ekim alanlarının Türkiye’deki dağılışları ve bunların yıllara göre değişimlerinin nedenlerini de açıklamaktadır. Bu bağlamda ketenin diğer ürünlerle olan ekonomik rekabeti, sosyo-ekonomik koşullar, fiyatlar ve piyasalar üzerinde durulmaktadır.Item SÖMÜRGECİLİĞİN TARİHSEL SEYRİ VE XIX. YÜZYILDA İNGİLİZ SÖMÜRGECİLİĞİNİN KODLARI(Ankara Üniversitesi, 2021) Bolat, Bengül; Other; Türk İnkılap Tarihi EnstitüsüBaşlangıçta ruhsatlı korsanları ile İspanyol kâşiflerin hazine gemilerini yağmalamakla yetinen İngiltere, Coğrafi Keşifler’e diğer Avrupalı güçlerden daha geç başlamasına rağmen, Sanayi İnkılabı’nı başlatan ilk ülke olarak avantaj kazanmış, kısa zamanda rakipleri ile arasındaki farkı kapatmış ve dünyanın en büyük sömürge imparatorluğunu kurmuştur. Amerika’daki sömürgelerini kaybetmesinin hemen sonrasında ilgisini Hindistan’a çeviren İngiltere, bir yandan da Mısır, Suriye, Irak ve Anadolu başta olmak üzere Osmanlı coğrafyası ile siyasi, ekonomik ve kültürel temelli ilişkilerini hızla artırmıştır. XIX. yüzyıl İngiltere’nin sömürgecilik konusunda zirvede olduğu bir zaman dilimidir. İspanya, Fransa ve Hollanda gibi rakipleriyle kıyaslandığında İngiliz sömürgeciliğinin daha etkin ve uzun süreli olmasının nedeni; askeri, diplomatik, ideolojik, iktisadi ve dini fonksiyonları içeren bir dizi kodlardan oluşmasıdır. Stratejik güvenliği ve Londra’dan Bombay’a kadar uzanan lojistik hattı korumak için muazzam bir donanma gücü bu kodların askeri ayağını oluştururken, konsoloslukların çalışmaları diplomatik alanın, Doğu Hindistan Şirketi gibi kurumsal yapıların faaliyetleri ise iktisadi alanın kodlarını oluşturmaktadır. Oryantalist bakış açısının tüm sömürgecilik faaliyetlerine rehberlik yapması ideolojik kodları, sömürgelerde kalıcılığı sağlayan en etkin unsurlardan biri olan misyonerlik faaliyetleri ise dini kodları içermektedir.Item TARİH BİLİMİNDEN SİYASET BİLİMİNE BİR KÖPRÜ KURMA ÇABASI: TARİH BİLİMİ VE SİYASET BİLİMİ “BİR”LİKTELİĞİ TEORİSİ(Ankara Üniversitesi, 2021) Berber, Şahika; Other; OtherSiyaset; toplumun, özde insanın ihtiyaçlarını öngören ve bunlara çözüm arayışı sunan bir yapıdır. Siyasetin tüm unsurların temelinde insan vardır ve insan merkezli olduğunu aşikârdır. Siyaset Bilimi, bir “sosyal bilimler” dalıdır. Siyaset bilimi devlet, hükümet ve siyasi toplulukların faaliyetlerini teorik bir düzlemde analiz ederek inceler. Tarih, zaman içerisinde insan fiillerini anlama ve aktarma çabasıdır. Tarih, insanlığın aklı ve reflekslerinin birikimidir. İnsanlık serüveni tarihe aktarılır. Aynı zamanda tarih, olaylara insan aklının yönelttiği sorular ve bu sorulara cevap arayış azmidir. Tarihe konu olan tüm olayların merkezinde insan vardır. Zira insan tarihi yapandır, tarihten de etkilenendir. İnsanlık tarihinde yaşanan olaylar ve karşılaşılan problemler elbette bire bir aynı değildir. Zaman her bir olayı birbirinden farklı kılar. Bu yüzden güne ait problemleri çözmek için geçmiş bilgisine ihtiyaç duyulur ki bilgi, problem çözücü bilgelik haline dönüşsün. Günümüzde geçmişin teknik bilgisi, insanlığın hayatını kolaylaştıran teknolojiye dönüştü evet. Peki, neden tarih bilgisi insanlığın içinde bocaladığı, boğulduğu problemler için siyasi bilgeliğe dönüşmesin? Pratiğe aktarılmayan bilgi ölüdür. Bu tarih bilgisi için de geçerli. Tarihin siyasi, sosyal, kültürel vb. problemlerine cevap barındırma rezervi, çözüm ve sonuç odaklı düşünen siyaset pratiğine dönüşmelidir. Tarihi bilgiden güç alan ve tarihle birleşen siyaset biliminin, insanlığın sorunlarına pratik çözüm bulan siyasi bilgeliğe dönüşmesi bir zorunluluktur artık.Item CUMHURBAŞKANI İSMET İNÖNÜ’NÜN İLK İSTANBUL GEZİSİ VE DOLMABAHÇE ÇAY ZİYAFETİ (2-7 MART 1939)(Ankara Üniversitesi, 2021) Uluskan, Seda Bayındır; Other; Otherİsmet İnönü, Cumhurbaşkanı ve Millî Şef kimliğiyle İstanbul’u ilk kez 2-7 Mart 1939 tarihleri arasında ziyaret etti. Yaklaşık bir hafta süren bu ziyaretin ilk iki gününde İstanbul esnafıyla bir araya geldi ve onların sorunlarını dinledi. Ardından da 4 Mart’ta şehrin üst düzey askerî ve sivil erkânına, basın mensuplarına Dolmabahçe Sarayında bir çay ziyafeti verdi. Bu ziyafete, Millî Mücadele ve Atatürk döneminde çeşitli anlaşmazlıklar nedeniyle siyasal alanın dışına itilmiş bazı muhalif isimler de davet edildi. İnönü, söz konusu çayda Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Fethi Okyar gibi eski dostlarıyla buluştu. Takip ettiği “huzur ve uzlaşma” politikasının sonucu olarak sonraki günlerde bu isimlere diplomatik vazifeler ve mecliste önemli görevler verdi. Gezi kapsamında İnönü, Çatalca ve Silivri köylüleriyle bir araya geldi. İstanbul Üniversitesini, Ayazağa Süvari Binicilik Okulunu ve Haliç Tersanesini ziyaret ederek yetkililerden bilgi aldı. Cumhurbaşkanı’nın bu ilk İstanbul gezisi şehir halkında heyecan ve memnuniyet yarattı. Basın, 26 Mart 1939 genel seçimleri öncesi İnönü’nün “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla İstanbul’da yaptığı tetkik ve temaslara büyük ilgi gösterdi. Dönemin usta gazetecileri, İstanbul halkının yaşadığı sevince, İnönü’nün tutum ve açıklamalarına dair çok sayıda yazı kaleme aldı. Bu çalışmada, İsmet İnönü’nün ilk İstanbul gezisinin detayları, basındaki yankıları ve Dolmabahçe resepsiyonunun arka planındaki gelişmeler incelenmektedir.