Cilt:38 Sayı:67 (2020)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:38 Sayı:67 (2020) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 22
Results Per Page
Sort Options
Item Aššur-Emūqī Arşivinden İki Mektup(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Çayır, Murat; Sümeroloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiEski Anadolu tarihi hakkında bilgi veren en eski yazılı kaynaklar Kültepe tabletleridir. Asurlu ve Anadolulu tüccarların kişisel arşivlerinde ele geçen bu belgeler arasında büyük bir grubu iş mektupları oluşturmaktadır. Bunlar sayesinde tüccarların ticarî faaliyetleri ve aile ilişkileri hakkında önemli bilgiler öğreniyoruz. Çalışmamızda, Asurlu tüccar Aššur-emūqi’nin arşivinden, ailesi ve ticarî ilişkileri ile ilgili dikkat çekici bilgilerin kaydedildiği iki yeni mektubu tanıtacağız.Item İktisat Tarihi Yazımında, Efemera Olarak Tahvil Ve Hisse Senetlerinin Önemi (Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Örneklerle)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Sarısır, Serdar; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiEfemera olarak nitelendirilebilecek olan nesneler arasında yer alan tahvil ve hisse senetleri; geçerliliklerini yitirmiş, mali ya da iktisadi kıymetlerini kaybetmişolsalar dahi, süreç içerisinde ilgilileri için eskilik ve nadirlik açısından giderek yükselen bir değer kazanmaktadır.Bu mütevazı çalışma temelde, şu birkaç soruya cevap aramak için kaleme alınmıştır. Pekâlâ, bu kâğıtlar kimin için ve niçin önemlidir? İktisat tarihi yazımında tahvil ve hisse senetlerini konu edinen çalışmada temelde, nostaljik bir obje ya da bir koleksiyonerin ilgisinin ötesinde, bu değerli kâğıtların bilimsel bir değeri var mıdır? İktisat tarihi çalışmalarında tahvil ve hisse senetlerinin önemi nedir? Bu değerli kâğıtları nasıl okumalıyız? Belgesel bir değere sahip midirler? İktisadi hayatın vazgeçilmez unsurları arasında yer alan şirketler aslında kuruluş nizamnamelerinde, şirketin tahvil ve hisse senetlerini düzenleyen, açıklayan hükümlere yer vermektedirler. Kullanılan dilden, kimler için çıkarılmış olduğuna, şirket merkezinin neresi olduğundan, mali ya da iktisadi karşılıklarına pek çok bilgi, söz konusu nizamnamelerin ilgili hükümlerinde ayrıntılarıyla açıklanmaktadır. Ancak bazen ilgilenilen dönemde kurulmuş herhangi bir şirketin nizamnamesine ulaşılamamakta, hatta bazen hakkında hiçbir bilgi bulunamamaktadır. İşte burada tahvil ve hisse senetlerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, ilgili şirket hakkında bir şeyler söyleyebilmek ancak tahvil ve hisse senetleri üzerinden olabilmektedir. Örneğin bir hisse senedi ve tahvilden hareketle; şirketin amacı, merkezi, adresi, kuruluş tarihi ve sermayesi gibi temel bilgilere ulaşılabilir. Ayrıca şirket merkezinin dışında açılmış olan farklı bir şubenin varlığı da tespit edilebilir. Ya da ilgili dönemde idare meclisi başkanın kim olduğu sorusu cevaplanabilir. Bilinenlerin dışında kurucu isimlere ilave edilmesi gereken yeni bir müessisten haberdar olunabileceği gibi hisse senedi ve tahvilin kaçıncı tertip olarak piyasaya sürüldüğü de anlaşılabilir. Yakın dönem iktisat tarihi yazımında ihmal edilemeyecek bir öneme sahip olduğu düşünülen konu, Osmanlı Devleti’nin son döneminden Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanan bir süreçte örneklerle ele alınacak olup, ortaya çıkan sorulara cevap niteliği taşıyan tespitlerle aydınlatılmaya çalışılacaktır.Item Bir Bulgar’ın Tanıklığıyla Rus İşgalindeki Edirne (1878-1879)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Mevsim, Hüseyin; Bulgar Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBulgar topraklarına yakın konumundan dolayı Edirne’yle ilgili Bulgarca kaynaklarda çok sayıda tanıklığa rastlanmaktadır. Özellikle 19. yüzyılda hatırat ve gezi notu türünde kaleme alınan örneklerde, şehrin gündelik, toplumsal ve kültürel hayatı, tarihi ve medeniyet abideleri, etnik unsurlar arasındaki ilişkilerle ilgili son derece değerli bilgiler aktarılmaktadır. Bu çalışmada, Bulgar matbaacı, yayıncı, araştırmacı ve gazeteci Petır Karapetrov’un (1845-1903), Rus işgalindeki Edirne’yle ilgili hatıraları üzerinde durulmaktadır. 1877-1878 Rus-OsmanlıSavaşı’ndan sonra İstanbul’dan Edirne’ye gelen ve burada yeniden düzenlenen Adliye’de görev alan Karapetrov, Rus valileri, bunların idare etme yöntemleri, Bulgar, Türk, Rum ve Ermenilere karşı tavırları hakkında ilginç gözlemlerde bulunarak şehrin pek bilinmeyen bir sayfasına ışık tutmuş olmaktadır.Item II. Abdülhamid Döneminde Mersin’de Belediyecilik Faaliyetleri(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Bingül, Şeyhmus; Other; OtherOsmanlı taşrasında yaygınlaştırılan belediye dairelerinin en hızlı gelişim dönemi II. Abdülhamid saltanatına denk gelmektedir. Daha çok liman ve ticaret kentlerinde görünür olan bu kurum, yol yapımı, temizlik, sağlık, alışveriş denetimi ve daha birçok alanda hizmet vermiştir. 19. yüzyılda giderek büyüyen Mersin, belediyecilik faaliyetlerine etkili bir şekilde ihtiyaç duyulan yerler arasındaydı. Zira kent ana ticari merkezlerden biriydi. Bu ise hem yerli halkın hem de yabancıların buradaki ihtiyaçlarının düzenli bir şekilde karşılanmasını gerektirmekteydi. Bu ihtiyaçların başını ise şehir planlaması ve sıhhi işler almaktaydı. Fakat dönemin mali buhranları, her tarafta olduğu gibi Mersin’de de birçok ihtiyacın karşılanmasında büyük zorlukların yaşanmasına sebep olmuştur.Bu çalışmada 19. yüzyıl boyunca idari taksimatı sürekli değişen Mersin ve çevresindeki beledi hizmetlerin türü ve bu hizmetlerin ne derece yerine getirebildiği tetkik edilmiştir. Bu vesileyle Osmanlı modern belediyeciliğinin Mersin temsiliyetiincelenmiştir. Çalışmada Osmanlı arşiv vesikaları başta olmak üzere dönemin salnameleri ve çeşitli kaynaklarından istifade edilmiştir. Böylece benzer çalışmalarla karşılaştırma imkânı sağlandığında Mersin’in diğer taşra bölgeleriyle olan benzerlik ve farklılıkları da ortaya çıkarılmış olunacaktır.Item Osmanlı Devleti’nde Gayrımüslim Kızların Eğitimi Ve Aksaray Rum İnas Mektebi(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Saraç, Hüseyin; Other; OtherOsmanlı Devleti’nde kız çocuklarının ve gayrimüslimlerin eğitiminde Tanzimat ve Islahat Fermaları ile Meşrutiyet dönemleri önemli dönüm noktalarınıoluşturmuştur. Bu fermanlar ve bu dönemlerde çıkarılan nizamnamelerle devletin ileri gelenlerinin çocukları dışında kalan kız çocuklarının da okuması ve gayrimüslimlerin de okul açabilmesine imkân sağlanmıştır. Bu makalede Tanzimat ve Islahat Fermaları ile Meşrutiyet Dönemlerinde gayrimüslim kız çocuklarının eğitimlerinde yaşanan değişimler ele alınacak, Rum inas okulları hakkında genel bilgiler verildikten sonra Aksaray Rum İnas Mektebi’nin kuruluşu ve gelişimine dair izlenimler açıklanmaya çalışılacaktır.Item A Sıxteenth Century Intellectual And Statesman: Kemalpaşazade(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Sezer, Hatice; Other; OtherKemalpaşazade is one of the most influential intellectuals of the sixteenth century. He is both a religious scholar and a prominent state official. In this study, the main goal is to detect the ways Kemalpaşazade’s status as a statesman affected his intellectual disposition. In order to understand this, at the beginning, the study covers both a biography of Kemalpaşazade illustrating the upbringing of the statesman, and an analysis of the sixteenth century medrese education system displaying the characteristics of religious scholarly atmosphere. Later on, an analysis of Kemalpaşazade’s narration in his Tevarih-i Ali Osman in comparison with the history of Aşıkpaşazade who was not a statesman will be made to display the extent Kemalpaşazade had written in support of the state authority. In the last part so as to understand whether he supported the state ideology, some among his fatwas and the factors underlying the emergence of these fatwas will be the main subjects under consideration.Item Osmanlı taşrasının gezginci gruplarından gurbet taifesi üzerine bazı notlar (16.-17. Yüzyıllar)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Koç, Yahya; Other; OtherOsmanlı arşiv belgelerinde, merkezî hükümetin denetim ve takibata yönelik çabalarına rağmen göçer ve gezginci grupların yerleşik hayatı olumsuz yönde etkilediğine dair algıyı besleyen kayıtlara hemen her dönemde rastlamak mümkündür. Kışlak-yaylak bölgeleri arasında gidip gelmeye dayalı görece bir göç düzenine sahip olan göçer topluluklardan farklı olarak Gurbet taifesinin sürekli yer değiştirdikleri, herhangi bir denetime tabi tutulamadıkları anlaşılmaktadır. Gurbet taifesinden oldukları anlaşılan gruplar, Rumeli ve Anadolu sancaklarında evleri (çadırları) ve barklarıyla yerleşim merkezlerini dolaşarak gezginci bir hayat sürdürmüşledir. Yerleşik toplumu oluşturan köylü ve şehirlilerin sosyal ve ahlaki normlarıyla çelişen bir hayat tarzına sahip olmaları, toplumsal ahlakı bozduğu düşünülen işlerle uğraşmalarının yanı sıra eşkıyalıkla suçlanmaları, merkezî hükümetin dikkatinin devamlı bir surette üzerlerine çekilmesine neden olmuştur. Bu çalışmada, öncelikle Gurbet taifesini oluşturan toplumsal gruplar tanımlanmaya çalışılmıştır. 16. ve 17. yüzyıllarda Gurbet taifesinin Rumeli ve Anadolu sancaklarında şehirli veya köylü yerleşiklerle ne tür bir toplumsal etkileşim içine girdikleri değerlendirilmiştir. Ayrıca Osmanlı merkezî hükümetinin söz konusu toplumsal gruplara karşı geliştirdiği algının, tarihsel bağlamı içinde ele alınmasına gayret edilmiştir.Item Sınır diplomasisinden saltanat elçiliğine: bir 16. Yüzyıl diplomasi hikâyesi yahut marcus scherer/hidayet’in esrarlı sergüzeşti(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Kolçak, Özgür; Other; Other16. yüzyılın ortaları Osmanlı-Habsburg diplomatik ilişkilerine yön verenler açısından bir arayış çağıydı. Budin, takip eden yaklaşık bir buçuk asırlık zaman diliminin gösterdiği üzere, iki devlet arasındaki diplomatik temasların ayarlanıp düzenlendiği bir merkez halini alıyordu. Budin’de hizmet eden divan kâtipleri ve çavuşları bu maksatla Viyana’ya müteaddit ziyaretlerde bulundular. Bunlardan biri olan Hidayet Ağa ya da ihtida etmeden önceki ismiyle Marcus Scherer, 1564 ve 1565 senelerinde iki ayrı misyonla Kutsal Roma imparatoru II. Maximilian’ın huzuruna çıktı. 1564’te, Habsburg hükümdarından geciken haraç ödemelerini yapmasını talep eden Hidayet, ertesi sene geldiği Viyana’da takriben yedi ay kaldı. Sultan Süleyman’ın 1566’daki Szigetvár seferi öncesinde iki hükümdar arasında bir sulh antlaşmasının vücut bulmasına çalıştı; ama istediğini elde edemedi. Erdelli Sakson bir aileden gelen Hidayet, 1550’lerin sonlarında Budin’de resmen başladığıkâtiplik ve tercümanlık kariyerini 1564’te “paşa elçiliği” ve 1565’te “saltanat elçiliği”yle taçlandırdı. 1566 başlarında tarihî kaynakların üzerinde hemfikir olamadığı bir yer ve zamanda idam edildi. Hidayet/Marcus, 16. yüzyıl ortasında Osmanlı ve Habsburg sarayları arasında oynadığı aracılık rolü vesileyle günümüz insanlarına çeşitli lisanlarda, dağınık ve kimi zaman kafa karıştırıcı izler bıraktıItem İpek Yolu: Tarihsel Geçmişi, Kültürü Ve Türk Dünyası İçin Önemi(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Şahin, Tahir; Other; Otherİpek Yolu, tarihsel geçmişi ile uluslararası ilişkilerde özel ve önemli bir yere sahiptir. Bu yolun gelecekte de önem kazanacağı, içinde bulunduğumuz zamanlar içerinde dillendirilen bazı düşüncelerle dile getirilmekte, bazı somut adımlar atılmaktadır. Ancak, İpek Yolu merkezli projelerde hangi ülke ya da ülkelerin ne oranda dahil olacağı, bu yolun tarihi arka planıyla da yakından ilgilidir. Tarihsel olarak Çin’den Batı’ya kurulan politik, ekonomik ve kültürel ilişkilerde Orta Asya merkezi bir rol oynamıştır.İpek Yolu ve çevresinde, uygarlık tarihi açısından önem kazanan zengin bir dünya oluştuğu görülmektedir. Bu yolun kadim geçmişinde ortaya çıkan kültürlerin ve bu kültürler arası ilişkilerin günümüze kadar gelen bazı değerlerin alt yapısınıoluşturduğu açıktır. İpek Yolu aracılığıyla oluşan ulaşım, iletişim ve ticarî faaliyetler kendi mimarî dünyasını kurmuştur. Ayrıca, farklı topluluklara ait çeşitli kavramlar Orta Asya, Anadolu, İran ve Ön Asya’da ortak değerler zümresine katılmışlardır.Item Hititçe Çivi Yazılı Metinlerde Túgkureššar(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Tuncer, Hasan; Eskiçağ Tarihi; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİnsanoğlu tarihin en eski devirlerinden beri, giyinme ihtiyacı hissetmiştir. Öncelikle dış dünyadan korunma amaçlı olan bu ihtiyaç, zaman içerisinde kişinin yaşadığı toplum, bulunduğu coğrafya, inanç sistemi vs. gibi etkenlerle şekillenmiştir. Toplumlar geliştikçe, kıyafetler de değişim ve gelişme göstermiştir. Zamanla basit kıyafetlerin yerini, daha süslü ve renkli kıyafetler almış; dokuma, bir zanaat dalı olarak toplumlarda kendine yer bulmuştur. Diğer toplumlarda olduğu gibi, Hitit ülkesinde de dokuma alanında uzmanlaşmış kimseler bulunmaktadır. Ve yine Hititçe çivi yazılı belgelerde birçok kıyafet türü karşımıza çıkmaktadır. Hititçe çivi yazılı metinlerde geçen dokuma türlerinden birisi TÚGkureššar’dır. TÚGkureššar, bir kadın giysisidir. Bu durum, Hititçe çivi yazılı belgelerde açıkça ortaya konulmuştur. TÚGkureššar, Hititçe belgelerde birçok farklı metinde karşımıza çıkmaktadır.Item Dönemin Kaynaklarına Göre Kutü’l-Amare Zaferi (Toplu Bir Değerlendirme)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Olgun, Said; Babaoğlu, Resul; Other; OtherIrak Cephesindeki Kutü’l-Amare kuşatması, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlıordusunun Çanakkale zaferinden hemen sonra kazandığı en şanlı zafer olmuştur. Yaklaşık olarak beş aylık bir muhasara neticesinde General Townshend ve beraberindeki 13.300 kişilik birliğinin esir alınması, İngiltere’nin Çanakkale’de uğradığı itibar kaybını daha da artırmış; İngiltere Başbakanı Herbert Henry Asquith, iç politikada daha da güçsüzleşmiştir. Elde edilen zafer, hem Osmanlıülkesinde hem müttefikimiz Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan’da büyük bir coşku ve ümitle karşılanmış, Osmanlı Devleti’ne tebrik mesajları gönderilmiş, hatta Almanya’da okullar bir gün tatil edilerek düzenlenen törenlerle kutlamalar yapılmıştır. Bu çalışmada Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı OsmanlıArşivinde bulunan belgelerin ve gazetelerde yer alan haber ve makalelerin ışığı altında Kutü’l-Amare zaferinin Osmanlı Devleti ve müttefiklerindeki yansımaları, zafer dolayısıyla yapılan törenler ve kutlamalar ele alınmış, esir alınan İngiliz subay ve erlerinin barınma, sağlık ve iaşe durumları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. İngiliz savaş tarihi literatüründe her açıdan üzerinde önemle durulmuş olan Kutü’l-Amare Kuşatması, I. Dünya Savaşı’nın en yoğun çarpışmalarının yaşandığı bir dönemde İttifak Devletleri lehine sonuçlanmasıyla İngiltere açısından sarsıcısonuçlara yol açmış ve dönemin basın araçlarında da geniş yer bulmuştur. Bu çalışmada ağırlıklı olarak Kutü’l-Amare zaferinden sonra yaşanan gelişmelere odaklanılarak bu olayın günümüzde üzerinde pek fazla durulmayan, ancak o dönemde uyandırdığı geniş siyasal-popüler etkilere değinilecektir.Item Bir Alman Heyetinin Birinci Dünya Savaşı’nda Irak Ve İran’daki Faaliyetleri Ve Düşündürdükleri: Müttefiklikten Ayrışmaya Giden Yola Dair Önemli Bir Değerlendirme(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Sonat, Ramazan; Other; OtherBu çalışma, Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk ve Alman ortaklığınıtemsilen Irak ve İran’da görevlendirilen Fritz Klein’in ekibi ile birlikte ilgili noktalarda yürüttüğü eylemleri muhakeme etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma bu bağlamda iki temel soruya cevap aramaktadır. Birincisi, Fritz Klein’in ekibi ile birlikte gerçekleştirdiği eylemlerin daha çok Türk tarafının mı yoksa Alman tarafının mı istek ve emellerini temsil ettiğini ortaya çıkarmaktır. İkincisi, Fritz Klein misyonu ekseninde Türk-Alman ittifakının İran ve Irak’taki uyumunu gözler önüne sermektir. Çalışmada bu iki soruyu cevaplandırabilmek için ağırlıklı olarak Osmanlı Arşivinde yer alan belgeler ile birtakım askerlerin hatıratlarından faydalanılmıştır. Böylece Fritz Klein ve ekibinin Irak ve İran’daki faaliyetlerine odaklanan fakat çoğunlukla Alman kaynaklarına dayanılarak hazırlanan çalışmalardan farklı bir yöntem izlenerek çalışmanın özgünlüğü ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak çalışma Türk-Alman ittifakının savaş sırasındaki uyumunu belirli bir saha üzerinde tespit etmeye çalışarak da bir beyin fırtınasının oluşmasına aracılık etmeyi arzulamaktadır. Bu beyin fırtınası neticesinde ortaya çıkacak çalışmalarla Türk-Alman ilişkilerinin daha net bir şekilde okunması hedeflenmektedir.Item Japonya’nın Güney Asya İle İlk Temasları (1582 – 1639)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Kaplan, Emine Sicim; Other; OtherJapon hükümeti, 1936 yılında Nanshinseisaku adı altında güneye ilerlemeyi resmi siyaseti olarak benimsediğini duyurmuş, 1941 yılından itibaren de Güneydoğu Asya bölgesini işgal etmeye başlamıştır. Ancak tarihi arka plana bakıldığında Japonya’nın güneyine yönelik emellerinin çok eski zamanlara kadar dayandığıgörülmektedir. Bu bağlamda 16.yüzyılda Japonya’da birliği sağladıktan sonra başa geçen Toyotomi Hideyoshi, sadece Japonya’nın kuzeyini değil, güneyini de ele geçirmeyi planlamıştır. Hideyoshi, amacı doğrultusunda Japonya’nın güneyinde bulunan ülkelerin liderlerine mektuplar gönderip, haraç talep ederek, işgalci bir niyeti olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada, Japonya’nın Güney Asya ile olan ilk temaslarının ne zaman ve hangi şekilde gerçekleştiği detaylı olarak incelenmiş, Japonya’nın yayılmacı siyasetinin modern zamanlarda başlamadığı, eski zamanlara kadar dayandığı noktası ortaya konmaya çalışılmıştır.Item Propagandadan Gerçeğe: Broken Hıll Saldırısı(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Kıyanç, Sinan; Other; OtherBroken Hill Saldırısı Avustralya tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen başında meydana gelen saldırı, ülkenin savaşa bakışınıetkilemiştir. Birinci Dünya Savaşı’na karşı direncin kırılmasında son derece etkili olan saldırı hükümet tarafından etkili bir propaganda unsuru haline getirilmiştir. Bu propaganda Birinci Dünya Savaşı’nda gönüllü asker katılımının artışında önemli rol oynamıştı. İki Türk’ün masum sivillere saldırdığı yalanı üzerinde Düşman-Türk olgusu yaratılmış bu süreç Çanakkale Savaşı’na kadar etkin bir şekilde sürdürülmüştür. Broken Hill Saldırısı günümüze değin toplumsal hafıza da Düşman-Türk olgusuyla yer etmiştir. Çalışma da yıllardır Avustralya’daki Düşman-Türk olgusu üzerinden propaganda olarak kullanılan Broken Hill Saldırısı’nın detaylarıortaya konulmaktadır. Bu kapsam da saldırıyı aydınlatacak birinci el kaynaklar başta olmak üzere saldırı hakkında yazılmış eserler ele alınarak saldırının aslının nasıl çarpıtılarak bir propaganda malzemesi haline geldiği belirtilmektedir.Item Fırat’tan Dicle’ye Stratejik Bir Zafer Yürüyüşü: Selahaddin Eyyûbî’nin Kuzey Suriye Politikası Ve Halep İle Musul’u Zaptı(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Çekiç, Ayşe; Other; OtherEyyûbî devletinin kurucusu olan Selahaddin Eyyûbî 1171’de Mısır’ı ele geçirmesinden 1193 yılında ölümüne değin hüküm sürdüğü 22 yıllık hâkimiyet döneminde Mısır-Suriye-Filistin coğrafyasını yönetimi altında birleştirmeyi başarmışve Kudüs Haçlı krallığını ortadan kaldırmıştır. Selahaddin Eyyûbî’nin politik söylemi çoğunlukla cihad çağrısı üzerinden gerçekleştirilmiş ve Abbâsî hilâfet merkezinin desteği daima ön planda tutulmuştur.Nureddin Mahmud Zengî’nin 1174’te ölmesi üzerine Zengî hanedanlığı bir bölünme ve kargaşa sürecine girmiştir. Nureddin Mahmud’dan sonra yerine geçen çocuk yaştaki oğlu Melik Salih dönemi Selahaddin Eyyûbî’nin Suriye politikasının şekillenmesine önayak olmuştur. Selahaddin Eyyûbî çocuk sultan Melik Salih döneminde Suriye’nin içinde bulunduğu kargaşa ortamınıkendi lehine çevirmeyi başarmış ve bunu yaparken de daima ılımlı bir davranış sergilemiştir. 1181 yılında Melik Salih’in ölmesi Selahaddin Eyyûbî’nin tam anlamıyla Suriye’yi hâkimiyeti altına alacağı dönemin başlangıcı olmuştur. Selahaddin bu dönemde Zengî hanedanlığı içindeki kardeş kavgalarından faydalanarak Halep ve Musul başta olmak üzere el-Cezîre bölgesini kontrolü altına almayı başarmıştır. Böylece Filistin topraklarını fethe girişmeden evvel Suriye’yi Eyyûbî yönetimine dâhil etmiştir.Item İzmir’de Kolera Salgını Ve Etkileri (1893)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Menekşe, Metin; Other; OtherSalgın hastalıklar, tarih boyunca insanlığın en çok etkilendiği felaketlerden biri olmuştur. Tarihin çeşitli dönemlerinde, dünyanın pek çok yerinde ortaya çıkmışolan bu hastalıklar, binlerce insanın ölmesine sebebiyet vermiştir. Tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de salgın hastalıkların yıkıcı etkisine maruz kalınmıştır. Nitekim bu hastalıklardan biri tanesi de koleradır. Osmanlıtopraklarında ilk kez 1822’de görülen kolera salgını; ticari münasebetler, göçler, savaşlar ve hac yoluyla yayılma imkânı bulmuştur. Dolayısıyla XIX. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren küresel bir tehdit halini alan kolera, Osmanlı gündelik hayatınıuzun süre olumsuz yönde etkileyen hastalıklardan biri olmuştur. Anadolu’nun birçok yöresinde ortaya çıkan kolera hastalığı, farklı dönemlerde İzmir ve çevresinde de etkili olmuştur. Nitekim 1893 yılı ortalarında İzmir’de etkili olan hastalık, özellikle Ağustos ayı itibariyle salgın halini alıp ciddi boyutlara ulaşmıştır. Aynı yılın Kasım ayına kadar salgına maruz kalanlardan önemli bir kısmı hayatını kaybetmiştir. Osmanlı Hükümeti, hastalığın yayılmasını engellemek için öncelikle birtakım karantina önlemleri almıştır. Daha sonra uzman doktorlar getirtilmiş ve gündelik hayatla ilgili birtakım tedbirler alınmıştır. Fakat İzmir’de zuhur eden hastalık, alınan her türlü tedbire rağmen çevre şehir ve kasabalardan bazılarına da sirayet etmiş ve birkaçında ciddi tahribat yapmıştır. Kısacasıİzmir ve çevresinde önemli sosyo-ekonomik etkileri olmuştur. Neticede bu çalışmada, 1893 yılında İzmir ve çevresinde etkili olan koleranın gelişimi ve etkileri, devletin aldığı tedbirler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bunu yaparken de, Osmanlı arşiv vesikaları esas alınmakla birlikte, İzmir ve İstanbul basınında salgına dair çıkan haberlere de yer verilmiştir.Item Malatya Demir Çağı Araştırmaları 2018(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Dönmez, Sevgi; Other; Other2017 yılında başlatılan arkeolojik yüzey araştırmasının devamı niteliğindeki 2018 arkeolojik yüzey araştırması, Malatya İli, Yeşilyurt ve Battalgazi İlçelerinde, jeomorfolojik anlamda farklılık gösteren iki bölgede, Malatya Ovası ve Malatya Dağlarını içine alan saha üzerinde yürütülmüştür. Malatya Ovası’nda yürütülen araştırmalar sırasında kısmen Karakaya Baraj suları altında kalan Alibey Höyük, Tohma Havzası’nda Pınarkolu-Sivri Tepe Mevkii, Kürdonun Bükü Höyük, Avşaroğlu Nekropol Alanı, Sultansuyu Havzası üzerinde Örentepe Höyük ve Tepecik Mevkii’nde Demir Çağı’nın her üç döneminin de temsil edildiği seramik parçalarıbulunmuştur. Araştırmanın ikinci bölümünü oluşturan Malatya Dağları yüzey araştırması, deniz seviyesinden yaklaşık 1400-2000 m yükseklikte yer alan ve halen günümüzde yayla kültürleri tarafından kullanılan sahada gerçekleştirilmiştir. Araştırmalar sırasında Erken Demir Çağı ve Orta Demir Çağı’nda yoğun olarak kullanıldığını düşündüğümüz altı arkeolojik alanda savunma yapıları ve seramik parçaları tespit edilmiştir. Beypınar Tepe, Kilise Tepe, Seyituşağı Kale Arkeolojik Alanı, Meydan Kalesi, Cihan Kalesi ve Aşağıköy/Kalebaşı arkeolojik alanları, Demir Çağı’nda Doğu Anadolu Bölgesi’nde sıklıkla kullanılan, doğal sarp kayalık alanların, taş örgü duvarlarla birleştirilmesiyle oluşturulan savunma amaçlıyerleşimlerin birer tipik örneği durumundadır. Malatya Dağları üzerinde, herhangi bir mimari kalıntı gözlemlenemeyen, yayla kültürleri tarafından kutsal kabul edilen Üçgöze/Ziyaret Tepe Mevkii’nde Demir Çağı seramik formunu yansıtan seramik parçası bulunmuştur. Malatya Dağları ve Malatya Ovası üzerinde tespit edilen arkeolojik alanlardaki seramikler, Yukarı ve Aşağı Fırat Havzası, Yukarı Dicle Bölgesi, Kuzeydoğu ve Orta Anadolu, Suriye ve Kuzey Mezopotamya’da yürütülen kazılar ve yüzey araştırmalarından toplanan seramikler ile karşılaştırılmış ve bölgeler arası etkileşimi ortaya koyan önemli sonuçlar elde edilmiştir.Item Osmanlı Makedonya’sında 4 Nisan 1904 Depremi Ve Sonuçları(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Özbozdağlı, Özer; Other; Other4 Nisan 1904 tarihinde Osmanlı Makedonya’sında deprem meydana geldi. Osmanlı Makedonya’sı 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı’ndan sonra 13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Berlin Antlaşması’yla oluşturuldu ve Selanik, Manastır ve Kosova vilayetlerini kapsamaktaydı. 4 Nisan 1904 depremi özellikle Selanik, Manastır ve Kosova vilayetlerinde etkili oldu. Dış merkez alanın (Episantr) büyük yerleşim merkezlerine uzak oluşu yıkımın az olmasını sağlamıştır. Deprem büyük yerleşim merkezlerinde etkili olmamasına rağmen, Selanik ve Kosova vilayetlerinin Bulgaristan sınırına yakın kırsal alanlarında çok etkili oldu. Bu alanlarda büyük çaplıhasarlara ve toprak kayması, göçük, zeminde sıvılaşma su ve akarsuların akışında değişiklik gibi jeolojik etkilere neden oldu. Makedonya sorununun kazandığıuluslararası boyut ve hassasiyeti düşünüldüğünde Osmanlı devletinin ortaya koyacağı afet yönetimi bir kat daha önem kazanmaktaydı. Osmanlı devleti ekonomik imkansızlıklara rağmen hızlı ve nispeten başarılı bir afet yönetimi sergilemiştir. Yirminci yüzyılın ortalarına kadar 4 Nisan 1904 depremiyle ilgili bilgiler azdı. Yirminci yüzyılın son yarısında bu depremin büyüklüğünün değerlendirilmesine odaklanan çok sayıda araştırma yapıldı. Bütün bu rapor ve çalışmalarda depremin merkez üssünün Kresna bölgesinin sismik potansiyeli ortaya kondu. Bu çalışmada Osmanlı arşiv belgelerinin sağladığı veriler batı literatürde bu depremle ile ilgili yer alan bilgilerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir.Item Xıx. Yüzyıl’da Bazı Batılı Seyyahların Gözüyle Batı Türkistan’da Türk Kadını(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Bayrak, Dilara; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOldukça geniş bir zamana ve mekana yayılmış olan Türklerin kültürel tarihini incelerken, sosyal hayatın ayrılmaz bir parçası olan kadının tarihi başlı başına geniş bir araştırma kapsamı sunmaktadır. Anayurt Orta Asya’dan Balkanlar’a değin yüzyıllara uzanan Türk kadınının sosyal hayat içerisindeki varlığını, sosyal değişimlerini incelemek üzere yazılı ve sözlü kaynakların arasında seyahatnameler içlerindeki kapsamlı bilgilerle önemli bir yer teşkil etmektedir. Tarih boyunca insanlar, gerek merakları ve öğrenme arzusu güdüleriyle gerekse askeri faaliyetler, bilimsel çalışmalar gibi özellikli hedeflerle farklı coğrafyalara seyahatler düzenlemişlerdir. Belirli hedefler doğrultusunda gerçekleştirilen bu seyahatler, XIX. yüzyıla gelindiğinde yoğun bir artış göstermiştir. Söz konusu yüzyıl içerisinde bilhassa Rusya, İngiltere ve Çin arasında stratejik bir öneme sahip olan Türkistan bölgesi de Batılı seyyahlarca gezilerin düzenlendiği bir bölge olmuştur. Seyyahların gözlemleri arasında kadınlara dair bilgiler kimi zaman neredeyse hiç olmamış, kimi seyahatnamelerde ise oldukça az ve yüzeysel bilgiler verilmiştir. Bu durum seyyahların öncelikli hedefleri ve odak noktalarıyla ilişkilidir. Çalışmamızda Türkistan’daki Türk kadının sosyal hayatına ilişkin kapsamlı bilgiler sunan seyyahların seyahatnameleri kullanılmış ve aktarılan bilgiler değerlendirilmeye çalışılmıştır.Item Büyük Selçukluların İnhitatında Nizâmü’l-Mülk’ün Oğulları Faktörü(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-03-31) Tural, Murat; Other; OtherBüyük Selçuklu tarihinin en önemli simalarından biri şüphe yok ki Nizâmü’l-Mülk’tür. Devletin kuruluş aşamasından ta ki yıkılışına kadar, tıpkı Selçuklu hanedanı gibi, onun ailesinin hükmü geçerli olmuştur. İki aile arasında uyumun olduğu zamanlar, yani Alp Arslan ve Melikşah devirleri, devletin en kudretli yıllarına işaret etmektedir. Fakat Melikşah’ın ölümü sonrasında her iki ailenin itibarını daha önce hiç olmadığı kadar sarsan gelişmeler yaşanmıştır. Büyük Selçuklu inhitatının yaşanmasının birçok sebebi bulunmaktadır. Hanedan içerisindeki rekabet, Haçlı seferlerinin etkisi, Batınilerin askeri ve psikolojik tahripleri bunlardan sadece birkaçıdır. Üzücüdür ki, şimdiye kadar çoğu zaman gözardı edilen Nizâmü’l-Mülk’ün oğulları faktörünü de buraya dahil etmek icap etmektedir. Mezkûr aile baba Nizâmü’l-Mülk’ün hizmetleri dolayısıyla daha ziyade yapıcı faaliyetleri ile hafızalarda yer etmiştir. Bu makale ise ailenin itibarına halel getirme niyetiyle değil, Selçukluların son dönemine anlam verme kaygısıyla ele alınmıştır.