02-DOKTORA TEZLERİ
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Cahiliyye çağı Arap şiirinde hikmet(Ankara Üniversitesi, 2024) Birinci,Ahmetİnsan, dil yetisi sayesinde düşünebilen, düşündüğünü uygulayabilen, sorgulayan, araştıran ve elde ettiği sonuçlarla birlikte yaşamı boyunca yaptığı etkinliklerin bir bölümünü çeşitli yollarla gelecek kuşaklara ulaştırabilen bir varlıktır. Bu doktora tez çalışması bir giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, insanoğlunun yeryüzünde varoluşundan bu yana gerek tarih öncesi gerek tarih çağları boyunca sürekli bir çaba içinde olduğu ve bu çabalarının bir bölümünü, sözlü ya da yazılı olarak bir biçimde gelecek kuşaklara aktarmaya çalıştığı, Arap Yarımadası ile onu çevreleyen coğrafyalarda birçok uygarlığın yaşamış olduğu, bu uygarlıkların çoğunun dilleri arasında akrabalıkların bulunduğu, Arap Yarımadası'nın kuzeyinde ve güneyinde milattan önceki yüzyıllarda Arap kökenli birçok devlet kurulmasına rağmen Arapların M.S. 500 yılından İslamiyet'in doğuşuna kadar geçen yaklaşık yüz elli yıllık dönemi içerisinde göçebe (bedevî) ve yerleşik (ḥażarî) olarak yaşamlarını siyasi bir birlikten yoksun bir biçimde kabileler halinde sürdürdükleri ve Cahiliyye adı verilen bu döneme ilişkin nazım ve nesir ürünlerinin rivayet yoluyla aktarılarak hicri ikinci yüzyılda yazıya geçirildiği yönündeki hususlar ele alınmıştır. Birinci bölümde, "hikmet" sözcüğünün anlamıyla ilgili olarak klasik Arapça sözlüklerde kapsamlı bir araştırma yapılmış ve elde edilen bilgiler ışığında sözcüğün kazandığı anlam çerçevesi bütün yönleriyle ortaya koyulmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde, Cahiliyye çağı ile Cahiliyye ve İslam çağlarının her ikisinde de yaşamış Arap şairlerin şiirlerinde dağınık bir durumda bulunan hikmet içerikli beyitler belirlenerek konu içeriklerine göre sınıflandırılmış ve Türkçeye çevrilerinin yanı sıra içerik analizleri yapılmıştır. Üçüncü bölümde, söz konusu beyitler dil ve üslup yönlerinden incelenerek beyitlerde bulunan eş dizimler, deyimler, atasözleri, künyeler, arkaik sözcükler, yeminler, dualar ve beddualar, emir kipleri, mecazlar, teşbihler, kinayeler, istiareler ve tıbaklar belirlenmiş ve bunlara ilişkin açıklamalar yapılmıştır. Human is a being that can think, implement what he/she thinks, question, research, and convey a portion of the activities he/she has done throughout his/her life to future generations through various ways thanks to his/her language ability. This doctoral dissertation consists of an introduction and three following chapters. Humankind has always strived to preserve its knowledge and culture, both in prehistory and in historical times. Many civilizations have lived in the Arabian Peninsula and its surrounding regions. There are kinships between languages of most of these civilizations. Although many states of Arab origin were established in the north and south of the Arabian Peninsula in the centuries before Christ, Arabs as nomads (beduins) and settled (ḥażarî) people lived in tribes during the approximately 150 years from 500 after Christ to the rise of Islam. This period, known as the Jahiliyyah, was characterized by a lack of political unity and a strong oral tradition. In the introduction part, the aspects related to the period called Jahiliyyah and the poetic and prose works of that period, were discussed, highlighting that they were transmitted through narration and later documented in the second century of the Hijri calendar. In the first chapter, a comprehensive research was conducted on the meaning of the word "wisdom" in classical Arabic dictionaries and the meaning framework of the word was attempted to be revealed in all its aspects in the light of the information obtained. In the second chapter, the couplets containing wisdom scattered in the poems of Arab poets who lived in the Jahiliyyah period and in both the Jahiliyyah and Islamic periods, were identified and classified according to their subject contents and content analyzes were made in addition to their translations into Turkish. In the third chapter, these couplets were examined in terms of language and style and collocations, idioms, proverbs, tags, archaic words, oaths, prayers and curses, imperative modes, metaphors, similes, allusions, tropes and antonyms words were determined, and explanations were made regarding them.Item Hakemi Use yerleşimi yontmataş endüstrisi(Ankara Üniversitesi, 2024) Erbil,EşrefBu çalışma Hakemi Use yerleşiminin Çanak Çömlekli Neolitik Dönem tabakalarından ele geçen yontmataş buluntuların tekno-tipolojik analizlerini sunmaktadır. Hakemi Use'den ele geçen toplamda 1024 adet yontmataş buluntu ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Hakemi Use yontmataş endüstrisi; yongalama ürünleri, aletler ve çekirdekler olmak üzere üç farklı endüstrisi öğesinden oluşmaktadır. İncelenen yontmataş buluntuların 665'inin hammaddesi obsidiyenken 359'unun hammaddesi çakmaktaşıdır. Obsidiyen ve çakmaktaşı buluntuların üretim teknolojileri birbirinden belirgin bir şekilde farklıdır. Obsidiyen taşımalık üretiminde baskı teknolojisi kullanılırken çakmaktaşı taşımalık üretiminde doğrudan vurma yöntemi kullanılmıştır. Hakemi Use yontmataş endüstrisi içerisinde dikey budanmış dilgi çekirdekleri ve dikey budanmış dilgi yongaları ile sıklıkla karşılaşılır. Bu çalışma kapsamında dikey budanmış dilgi çekirdekleri ve dikey budanmış dilgi yongalarının üretim aşamalarının tanımlanmasına yönelik deneysel çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen deneysel çalışmalar ile söz konusu ürünlerin üretim modelleri ortaya konmuştur. Aynı zamanda dikey budanmış dilgi çekirdekleri ve yongaları üzerinde kullanım izi analiz çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Mikroskop altında gerçekleştirilen kullanım izi analiz çalışmaları ile Hakemi Use dikey budanmış dilgi çekirdekleri ve yongalarının kullanım alanları ortaya konmuştur. This study represents the techno-typological analyses of the chipped stone finds from the Pottery Neolithic layers of the Hakemi Use. A total of 1024 chipped stones finds obtained from Hakemi Use were examined in detail. Hakemi Use chipped stone industry consists of three different industrial elements: flaking products, tools and cores. While the raw material of 665 of the chipped stone finds examined is obsidian, the raw material of 359 is flint. The production technologies of the obsidian and flint finds differ distinctively from each other. While pressure blade production technique was used in the production of obsidian blank, the direct percussion technique was used in the production of flint blank. Side-blow blade-cores and side-blow blade-flakes are frequently encountered in the Hakemi Use chipped stone industry. Within the scope of this study, experimental studies were carried out to define the production stages of side-blow blade-cores and side-blow blade-flakes. The production models of the side-blow blade-cores and side-blow blade-flakes were defined within the experimental studies carried out. At the same time, use-trace analyses were performed on the side-blow blade cores and side-blow blade-flakes. The functions of Hakemi Use side-blow blade-cores and side-blow blade-flake have been defined with use-trace analyses studies carried out under the microscope.Item Türkiye'de merkez-çevre ilişkilerinin çok bölgeli girdi-çıktı modeli ile incelenmesi(Ankara Üniversitesi, 2024) Taşcı,KamilBu tez çalışmasının temel amacı; çok bölgeli girdi-çıktı modelinin ekonomik coğrafya disiplini açısından önemini ortaya koymak, Türkiye için 3 bölgeli 10 sektörlü Çok Bölgeli Girdi-Çıktı (MRIO) modelini idari merkez Ankara, ekonomik merkez İstanbul ve 79 çevre il örneğinde gerçekleştirmek, geliştirilen Türkiye merkez-çevre MRIO modeli ile 2006-2021 döneminde merkez ve çevre ilişkilerinin değişimini Leontief ters matrisinden elde edilen geri ve ileri bağlantı katsayıları ile analiz etmek ve Türkiye ekonomisi için bölgesel kilit sektörler ile bölgesel ve sektörel yapısal bağınlaşma ilişkilerini tespit ederek literatüre katkı sağlamaktır. Türkiye için geliştirilen MRIO modeli sadece tek bir yıl ile sınırlı kalmamış, 15 yıllık dilimini kapsayan 2006, 2009, 2012, 2015, 2018 ve 2021 olmak üzere 6 yıl için oluşturulmuş dinamik ve çok yıllı MRIO modelinin de ilk örneğidir. Türkiye'de arz ve talep ilişkileri bakımından yapısal bağınlaşmanın en fazla güçlendiği bölge Ankara olmuştur. Ankara ekonomisi kendi sektörleri için gerekli mal ve hizmetleri daha fazla üretir ve kendi bölgesinden daha fazla tedarik eder hale gelmiştir. Çevre illerin kendi içinde ve Ankara ile ekonomik entegrasyonu artarken, İstanbul'un üretim merkezi olma hüviyetinden uzaklaştığı, kendi ihtiyacı olan mal ve hizmetleri artık kendi içinden daha az tedarik ettiği de tespit edilmiştir. Ankara ekonomisi içinde yapısal bağınlaşmanın en fazla arttığı sektör İnşaat sektörüdür. Ankara'daki inşaat sektörü o kadar hızlı gelişmiştir ki, sektör sadece Ankara için değil, aynı zamanda Türkiye ekonomisi için de 4'ncü önem sırasındaki kilit sektör konumuna gelmiştir. Çevre iller arasında ekonomik entegrasyon önemli düzeyde artış göstermiş, bunda kamu tarafından gerçekleştirilen altyapı yatırımlarının önemli etkisinin olduğu değerlendirilmiştir. Ancak, çevre iller arasında ekonomik entegrasyonun Hizmetler sektörü ve İnşaat sektörü öne çıkacak şekilde gerçekleşmesi, çevre iller arasındaki ekonomik entegrasyon sürecinin niteliği üzerinde soru işareti oluşturmaktadır. Ankara ve İstanbul arasındaki yapısal bağınlaşma düzeyi 2006-2021 döneminde düşük düzeyde bir gelişmiştir. Türkiye'de İstanbul'un finansal ve ticaret merkezi olma pozisyonunun güçlenerek devam ettiği, Ankara'nın ise sanayi ve inşaat sektörlerinde gelişimini devam ettirdiği sonucuna ulaşılabilmektedir. Ankara ve İstanbul ekonomisi arasında yapısal bağınlaşma durumundaki bu gelişmeler, Ankara'nın da kendi çekme kuvvetlerini (centripetal effects) güçlendirdiği, İstanbul'un çekme kuvvetinden daha az etkilendiği şeklinde yorumlanabilir. Yapısal bağınlaşma değişiminde sanayi sektörü zayıflarken, inşaat, gayrimenkul ve finans sektörü arasındaki ilişkilerin tüm bölgelerde geliştiği tespit edilmiştrir.Item Kent arşivi kurma ve geliştirme: Süreç analizi ve model önerisi(Ankara Üniversitesi, 2024) Arvas,Muhammet ÜnalSon yirmi yıldır ülkemizde sayısı gittikçe artmakta olan kent arşivleri, tarih araştırmalarının yanında kentin kültürü, değerleri, edebiyatı, mimari yapısı hakkında önemli bilgi ve belgelerin yer aldığı kurumlar haline gelmiştir. Kentin değerlerinin kanıtlayıcı unsurlarının ispatı olabilecek materyalleri koruma altına alan kent arşivlerinin ulusal ve uluslararası standartlara göre arşivleme yapması hem arşivin düzenlenmesi hem de araştırmacılara hizmet etmesi açısından önem arz etmektedir. Yurt dışında farklı kurum ve kuruluşlar tarafından kurulan ve farklı arşivcilik uygulamaları olan kent arşivlerinin benzer örnekleri ülkemizde de yer almaktadır. Standart bir yapıda kurulmayan kent arşivleri kurumsal yapı, materyal türü ve hizmet politikası açısından farklılıklar göstermektedir. Ülkemizde faaliyet gösteren kent arşivlerinin bazılarının arşiv hizmeti yanında müze veya kütüphane hizmeti veya üç hizmeti aynı anda yürütmeye çalışması mevzuat, koleksiyon, bina, bütçe, personel, teknolojik altyapı ve erişim konularında sorunları beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada, kent arşivleri ile ilgili yurt içinde ve yurt dışındaki arşivlerin web sayfaları ve çevrim içi katalogları incelenmiştir. Araştırma sonucunda mevzuat, materyal türleri ve tanımları, araştırma hizmetleri hakkında bilgi edinilmiştir. Ayrıca uluslararası arşiv tanımlama standartları araştırılarak kent arşivlerinde yer alan materyaller ile ilgili tanımlama kuralları ve standartları değerlendirilmiştir. Ülkemizde kurulan kent arşivlerinin mevcut durumunun arşiv standart ve ilkeleri kapsamında değerlendirilmesi ve analiz edilmesi için özellikle sahada çalışan ve deneyimli personellerin görüşlerinin alınabilmesi amacıyla 4 bölümde toplam 28 sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiştir. Katılımcılardan alınan cevaplar tematik içerik analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Analizler sonucunda kent arşivleri için bir model önerisi oluşturulmuştur. Modelde, kent arşivinin mevzuat, bina, bütçe, materyal seçimi, sağlama yöntemleri, materyal türleri, materyal tanımları ve erişim ile ilgili kavramları ve uygulamaları ele alınmıştır. City archives, which have been increasing in number in our country for the last twenty years, have become institutions that contain important information and documents about the culture, values, literature and architectural structure of the city, as well as historical researches. The city archives, which protect the materials that can prove the proving elements of the city's values, are important in terms of archiving according to national and international standards both in terms of organizing the archive and serving the researchers. Similar examples of city archives, which were established by different institutions and organizations abroad and which have different archival practices, are also found in our country. City archives, which are not established in a standard structure, show differences in terms of institutional structure, material type and service policy. The fact that some of the city archives operating in our country try to carry out museum or library services or three services at the same time, in addition to archive services, brings along problems in terms of legislation, collection, building, budget, personnel, technological infrastructure and retrieval. In this study, web pages and online catalogs of domestic and foreign archives related to city archives were examined. As a result of the research, information was obtained about the legislation, material types and definitions, research services In addition, international archive identification standards were investigated and the identification rules and standards related to the materials in the city archives were evaluated. In order to evaluate the current situation of the city archives established in our country within the scope of archive standards and principles and to analyze the situation, semi-structured interviews consisting of 28 questions in total were conducted in 4 sections in order to get the opinions of the experienced personnel working in the field. The answers received from the participants were analyzed by thematic content analysis method. As a result of the analysis, a model proposal was created for the city archives. The model deals with the concepts and practices of the city archive regarding legislation, building, budget, material selection, procurement methods, material types, material definitiItem Doktriner din eğitimi bağlamında Almanya ve Avusturya evanjelik din dersi program ve kitaplarının incelenmesi(Ankara Üniversitesi, 2024) Sağıncı,ServetAlmanya ve Avusturya'da yasal teminat altında ve doktriner temelli uygulanan din derslerinin güncel durumuna erişmesinde tarihsel süreçte birçok gelişme olmuştur. Bu alanda 19. yy.dan itibaren derslerin devlet garantisi altına alınması, sonra yetkinin kiliselere verilmesi, öğretim programı ve ders materyalleri hazırlama çalışmaları, öğretmen eğitimi gibi hususlarda çalışmalar yapılmıştır. Hâlihazırda ise öğretim programlarında değişen sosyal ve kültürel şartlara göre düzenlemeler yapılmış, böylelikle doktriner düzeyde verilen bu derslere ilgi üst düzeyde tutulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı Kuzey Ren Vestfalya ve Viyana'daki ortaokul ve lise düzeyi devlet okullarındaki doktriner din eğitimi merkezli Evanjelik Din Dersinin uygulanmasında ülkeler arasındaki farkları tespit etmek, Evanjelik doktrinin öğretim programlarına yansımalarını ortaya koymaktır. Çalışmada Kuzey Ren Vestfalya ve Viyana örnekleminde Evanjelik Din Dersi alanında tarihsel gelişmelere yer verilerek derslerin güncel durumları karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bu çerçevede Evanjelik Din Dersi ile ilgili önemli gelişmeler, dersin ülkelerdeki güncel durumu, yasal statüsü, kilisenin dersin uygulanmasındaki etkisi, öğretmen eğitimi konularının yanında özellikle öğretim programının incelenmesi çalışmada ele alınmıştır. Öğretim programlarının içerik analizi yapılarak, konuların doktrinerlik boyutunun hangi karakteristik özelliklerle öğrencilere sunulduğu tespit edilmiştir. Evanjelik doktriner anlayışı merkeze alan öğretim programlarının diğer inançlara karşı yaklaşımı ve bu inanışlarla iletişim kurma çalışmaları karşılaştırmalı olarak ele alınıp değerlendirilmiştir. There have been various developments over time in reaching the current status of religious courses, which have been implemented under legal guarantee and on a doctrinal basis in Germany and Austria. In this field, studies have been carried out on issues such as the state guaranteeing of courses since the nineteenth century, the granting of authority to churches, studies on preparing curriculum and course materials, and teacher training. Currently, provisions were made in the curriculum according to varying social and cultural conditions. Thus, efforts were done to maintain attention in these courses taught at a doctrinal level. The aim of this study is to identify the differences between countries in the implementation of the Evangelical Religion Class based on doctrinal religious education in lower and upper high school public schools in North Rhine-Westphalia and Vienna, and to articulate the effects of the Evangelical doctrine on the teaching programs. In the study, historical developments in the field of Evangelical Religion Class were examined comparatively with their current status in the case of North Rhine-Westphalia and Vienna. In this context, the study discusses significant changes regarding Evangelical Religion Class, its current situation in these countries, its legal status, the curriculum, the influence of the church on its implementation and teacher training issues. By analyzing the content of the curricula, the study reveals the characteristic features of the doctrinal dimension of the subjects that was presented to the students. The approach of the curricula centered on evangelical doctrinal understanding towards other faiths and their efforts to communicate with these faiths were comparatively discussed.Item Kelam literatüründe nübüvvet karşıtlığı sorunu(Ankara Üniversitesi, 2024) Bozkale,LütfiDin insan ilişkisi, insanlık tarihî kadar kadîmdir. Bu ilişki, semavi dinlerde nübüvvet temelinde şekillenmiştir. Yahudî, Nasranî ve İslâmî düşünce geleneklerinde nübüvvet, Allah'a imandan sonra gelen bir konu olarak hem ontolojik hem de epistemik bir bağlam içerisinde değerlendirilmiştir. Kelâm literatüründe imkân, bilgi ve değer zemini açısından düşünce konusu yapılan nübüvvet, ilahî bir takdir olarak görülür. Bu yönüyle o, dinin içeriğini tanımlayan tarafıyla ulûhiyet meselesinin nirengi noktasıdır. Nübüvvet karşıtlığı, ilk aşamada Hz. Muhammed'in yaşamında pagan kültüre mensup Mekke müşrikleri ve Ehl-i Kitap tarafından bir tepki olarak gündeme taşınmıştır. Kur'an bu süreçte Hz. Muhammed'in peygamberliğini kabul edenleri mümin; ret edenleri ise kâfir olarak nitelemiştir. Hicrî II. yüzyılın ortalarından (Miladî 750) itibaren problem; Zenâdıka olarak tanımlanan Berâhime, Sümeniyye, Seneviyye gibi heretik söylem çevreleri ve Hıristiyan ilahîyatçılarla yapılan tartışmalar sonucunda bir eksen değeri kazanmıştır. Problemin şekillenmesinde, Hz. Muhammed'in (632) vefatının hemen akabinde ortaya çıkan bazı sapkın itikadî fırkalarla, bunların etkilediği Hıristiyan ve Yahudî çevrelere mensup isimler büyük rol oynamıştır. Sahabe asrını takip eden dönemde meydana gelen kargaşalarda stratejik bir isim olan Abdullah b. Sebe'in, Hz. Ali'yi peygamber olarak ilan edip, bu yönde propaganda yapması süreç içerisinde Hz. Peygamberin nübüvvetini reddeden Ğulat-ı Şiî grupların doğmasına zemin hazırlamıştır. Bu temelde Mecusî-Senevî çevrelerle yapılan dinî tartışmalarda nübüvvet karşıtı olarak ismi en çok öne çıkan fırka Berâhime olmuştur. Bu süreçte özellikle hicrî III. ve IV. asırlarda Müslüman entelektüellerle peygamberlik karşıtı bu teolojik söylem çevreleri arasında cereyan eden polemikler genel anlamda nübüvvete, özel de Hz. Muhammed'in nübüvvetine yapılan itirazların önemini gözler önüne sermektedir. Araştırmamızın muhtevası kelâm eserlerine yansıyan boyutlarıyla İslâm düşüncesinde etkisi yaklaşık iki asır sürmüş olan nübüvvet karşıtlığı sorunuyla sınırlandırılmıştır. Kelâm ilminde Allah-peygamber ilişkisini yetkin bir tarzda tanımlayan nübüvvet tecrübesi, İslâm'ın temel prensibi olup usûl-u selâse (uluhiyyet, nübüvvet ve meâd) içerisinde mütalaa edilegelmiştir. Bu açıdan mesele, kelâm literatüründe nübüvvet karşıtlığı sorunu olarak incelenmiştir. Araştırmada İslâm'ın erken dönemlerinden itibaren özellikle "el-Mecâlis" geleneğinde polemik tarzında fikirleri sıklıkla ele alınan ve nübüvvet karşıtlarınca delilleri en çok kullanılan, Berâhime, Sümeniyye, Seneviyye ve Dehriyye gibi İslâm-dışı fırkaların itirazlarını ve gerekçelerini tespit etmek ve bu kritiklere karşı Müslüman kelamcıların nasıl cevap verdiklerini kendi tarihsel ve teolojik bağlamı içerisinde mukayeseli olarak incelemek hedeflenmiştir. Nübüvvet karşıtı fırkalardan Berâhime, söylemini tesis ederken aklın delâletinden hareket ettiğini, nübüvvetin akla aykırı bir muhteva ortaya koyduğunu savunmuştur. Sümeniyye, haberin bilgi değerini yani geçerliliğini ve bağlayıcılığını reddetmektedir. Dehriyye olarak bilinen çevre ise, madde ve tabiat kanunlarına göre elçi göndermenin muhal bir iş olduğunu iddia etmektedir. Kelâm literatüründe bu itirazları gündeme getiren fırka ve isimlerin hepsi nübüvvet savunusu kapsamında ele alınarak tartışma konusu yapılacaktır. Çalışmamızda bu karşıtlığın diğer bir cephesi ise Ehl-i Kitab'ın Hz. Muhammed'in elçiliğine yönelttiği eleştirilere dayanmaktadır. The religion-human relationship is as ancient as the history of humanity. This relationship was shaped on the basis of prophethood in monotheistic religions. In Jewish, Christianity and Islamic thought traditions, prophecy has been evaluated in both an ontological and epistemic context as a subject that comes after belief in Allah. Prophecy, which is the subject of thought in terms of possibility, knowledge and value in the kalam literature, is seen as a divine decree. In this respect, it is the triangulation point of the issue of divinity, with the side that defines the content of religion. The opposition to prophethood, as a reaction to Muhammad, It was brought to the agenda by the Meccan polytheists and the People of the Book, who belonged to the pagan culture, in the life of Muhammad. In this process, the Qurʾan Those who accept Muhammad's prophethood are believers; He described those who refused as unbelievers. Hijri II. the problem from the middle of the century (750 AD); As a result of discussions with Christian theologians and circles such as Berâhime, S̱umeniyya, S̱anâviyya, which is defined as Ẕanâdıḳa, it has achieved its own axis. In shaping the problem, Some deviant sects that emerged immediately after the death of Muhammad (632), and names belonging to the Christian and Jewish circles, heretical belief groups that they were influenced by played a major role. In the turmoils that took place in the period following his century, Abdullah b. Sabaʾ is accepting ʾAlī as a prophet and making propaganda for it, Ali. It paved the way for the emergence of ghulat Shiite groups that rejected the prophet's prophethood. On this basis, in the religious discussions held with the Macūsī-Sanavī circles, the sect that stood out the most as an opponent of prophethood was Barâhima. In this process, especially Hijri III. and IV. The polemics that took place between Muslim intellectuals and these antiprophetic circles in the centuries were both about the prophethood and the Prophet. It reveals the importance of objections to Muhammad's prophethood. The content of our research is limited to the problem of anti-prophecy, which has an impact on Islamic thought for about two centuries, with its dimensions reflected in the works of kalam. The experience of prophethood, which defines the God-prophet relationship competently in the science of kalam, is the basic principle of Islam and is derived from uṣūl al-åalâåa (ulūhiyyah, prophecy and meʿâd). From this point of view, the issue has been examined as a problem of anti-prophecy in the kalam literature. In the research, it is aimed to determine the objections and justifications of non-Islamic sects such as Barâhima, S̱umaniyya, S̱anaviyya and Dahriyya, whose polemical ideas are frequently discussed especially in the tradition of "al-Mejâlis" from the early periods of Islam and whose evidence is most used by the opponents of prophecy, and to determine the objections and justifications of Muslim theologians against these criticisms. It is aimed to examine how they respond in their own context comparatively. Barâhima while establishing the discourse of the Prophet from the anti-prophetic factions, he maintained that prophethood was an irrational experience. S̱umaniyya, rejects the information value of the news of rules, the news category. According to Dahriyya, the prophecy is impossible and irrational based on the law of nature. In the Kalam literature, these anti-prophet criticisms were generally discussed within the scope of prophet defense and the topic of discussion was made. The critics of the People of the Book that objects prophecy will be studied in this workItem Fenol ve 4-cl fenolün kometabolizma ile biyoremediasyonu(Ankara Üniversitesi, 2024) Durmuş,Nevruz TuğbaBu çalışma, karışık mikrobiyel kültürlerin, fenol ve 4-klorfenol (4-KF) ile kontamine olmuş atıksularda kirletici giderim kapasitesini belirlemeyi amaçlamıştır. Bu amaçla, Eti Maden İşletmeleri-Bor İşleme Fabrikası (BW), Kipaş Kağıt Fabrikası (KA), Kipaş Tekstil Fabrikası (TEK), Tatlar Atıksu Arıtım Tesisi (TAT), Stenkim Deterjan ve Yapı Kimyasalları Fabrikası (DET), Vilsan Veteriner İlaçları Fabrikası (DW1, DW2, DW3) ve Botaş Petrol İşleme Fabrikası (BT) olmak üzere dokuz farklı kaynaktan alınan atıksu örneklerinden elde edilen karışık kültürler, fenol ve 4-KF giderimleri açısından test edilmiştir. Çalışmada en yüksek giderim yapabilen kültür BW karışık kültürü olmuştur. Bu karışık mikrobiyel kültür için optimal pH 8 olarak belirlenmiştir. BW karışık kültürü 4-KF'ün tek başına kullanıldığı ortamda mineralizasyon yapamamış, ancak 164.4 mg/L fenol ve 5.3 mg/L 4-KF içeren ortamda %100 oranında mineralizasyon gerçekleştirmiştir. Çalışmada ayrıca, mikroorganizmaların büyümesini desteklemek için melas, yardımcı bir materyal olarak kullanılmıştır. Tez çalışması sonucunda, en yüksek verim ile kirletici giderimi yapan karışık mikrobiyel kültürün (BW) fenol ve 4-KF'ün birlikte bulunduğu ortamlarda biyolojik arıtımda kullanım kapasitesi bulabileceği sonucuna varılmıştır. This work is focused on considering the capability of mixed microbial cultures for the treatment of wastewaters contaminated with phenol and 4-cholorophenol (4-CP). For this purpose, nine different mixed microbial cultures Eti Mine General Directorate-Emet Boron Work (BW), petroleum-contaminated soil (BT), Tatlar Wastewater Treatment Plant (TAT), drung mill wastewater (DW1, DW2, DW3), Stenkim Construction Chemicals (DET), Kipaş Paper Factory (KA), Kipaş Textile Factory (TEK) were tested in media with pure solutions and binary mixtures of phenol and 4-CP. In the present study, the most efficient culture was found as BW and the optimal pH level was 8 for this mixed microbial culture. BW mixed culture could not degrade 4-CP when it was used alone. However, both of the pollutants were mineralized 100% when they were presented together in media with 164.4 mg/L phenol and 5.3 mg/L 4-CP. Molasses were also used as a supplementary material to support the growth of the microorganisms. Using molasses as an additional carbon and energy source might enhance cometabolic 4-CP degradation in the existing of phenol.Item Modern Filistin ve İsrail şiirinde öteki(Ankara Üniversitesi, 2024) Sarıbaş,Alperİsrail'in 14 Mayıs 1948'de kurulmasıyla bölgede yaşanan çatışmalarının yansımaları, Filistinli ve İsrailli entelektüellerin birbirlerini "öteki" bağlamında müstakil olarak ele almaları, hem Filistin hem de İsrail edebiyatında özellikle mahiyeti ve işlevi nedeniyle şiirde öne çıkar. Bu bağlamda "Modern Filistin ve İsrail Şiirinde Öteki" adlı bu çalışma, bir giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Girişte, öteki kavramının ortaya çıkışı, diğer bilimlerle olan ilişkisi ve modern dönemde edebiyatta yerine değinilmiştir. Birinci bölümde, modern Filistin ve İsrail şiiri genel hatlarıyla ele alınmış, çalışmada yer verdiğimiz şairlerin hayatları ve ideolojileri anlatılmıştır. İkinci bölümde, modern Filistin şiirinde İsrailli ötekinin belirmesine neden olan gelişmeler irdelenmiş, beş alt başlıkta yer verdiğimiz Fedvâ Ṭûḳân, Semîḥ el-Kâsım, Mahmûd Dervîş, Tevfîḳ Ziyâd ve Cebrâ İbrahim Cebrâ'nın şiirleri, söylem analizi çerçevesinde yakın okumaya tâbi tutularak İsrailli ötekinin 1958-2009 yılları arasında çeşitli siyasi, askerî, sosyal ve kültürel gelişmelerle ilgili olarak nasıl algılandığı ve betimlendiği, hangi imgelerle sunulduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca İsrailli öteki karşısında bahsi geçen şairlerin kendilerini nasıl konumlandırdığı ve şiirlerinin Filistin, İsrail ile Arap dünyasındaki etkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Son bölümde, modern İsrail şiirinde Filistinli ötekinin ortaya çıkışına değinilmiş, on alt başlıkta yer verdiğimiz Natan Alterman, Avot Yeşurun, Yehuda Amiḥay, Dalya Rabikoviç, Meir Vizeltir ve Ḥamutal Bar Yosef'in şiirleri, söylem analizi çerçevesinde yakın okumaya tâbi tutularak Filistinli ötekinin 1949-2006 yılları arasında çeşitli siyasi, askerî, sosyal ve kültürel gelişmelerle ilgili olarak nasıl algılandığı ve betimlendiği, hangi imgelerle sunulduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Filistinli öteki karşısında bahsi geçen şairlerin kendilerini nasıl konumlandırdığı ve şiirlerinin İsrail'de etkisi ortaya konulmaya çalışmıştır. After the establishment of Israel on May 14th, 1948, the reflection of the conflicts in the region and the perception of Palestinian and Israeli intellectuals of the "other" became prominent elements in modern Palestinian and Israeli literature, and especially in poetry due to its specific nature and function. This study, entitled "The Other in the Modern Palestinian and Israeli Poetry," consists of an introduction and three main chapters. The Introduction deals with the emergence of the concept of the "other" in history, its ramifications in various disciplines, and its place in modern literature. Then Chapter 1 dwells on the general outlines of modern Palestinian and Israeli poetry, and introduces the lives and ideologies of the poets who are examined in the study. Chapter 2 discusses the developments that have given rise to the emergence of the Israeli other in Palestinian poetry. Its five sections introduce Fadwa Tuqan, Mahmoud Darwish, Samih al-Qasim, Jabra Ibrahim Jabra and Tawfiq Zayyad and analyze their poems by close reading in the framework of discourse analysis. An attempt is made to show how and through which images the Israeli other was perceived and described, and to relate this depiction to the social, cultural and military developments between 1958-2009. The chapter also discusses how these Palestinian poets positioned themselves vis-à-vis the Israeli other and the impact of their poems in Palestine, Israel and the Arab world. Chapter 3 dwells on the emergence of the Palestinian other in modern Israeli poetry in ten sections. After the introduction of Yehuda Amichai, Nathan Alterman, Avoth Yeshurun, Dahlia Ravikovitch, Meir Wieseltier, and Hamutal Bar-Yosef, their poems are subjected to close reading in an effort to show how and through what kind of images the Palestinian other was perceived and projected, as well as to relate this description to the social, cultural and military events between 1949-2006. It is also discussed how these Israeli poets positioned themselves against the Palestinian other and what impact their poems had in IsraelItem İstanbul atmosferi bazı alerjik mantar sporlarının volümetrik yöntemle incelenmesi (2018-2019)(Ankara Üniversitesi, 2024) Hüsamoğlu,Yusuf01 Ocak 2018 ile 30 Aralık 2019 tarihleri arasında İstanbul atmosferinde Burkard tuzağı (Volümetrik yöntem) ile bazı mantar sporları incelenmiş ve mikrofotoğrafları çekilmiştir. Yapılan çalışmada toplam 237223 adet spor sayılmıştır. Çalışma boyunca sayılan sporların toplam veriye göre yüzdeleri %0,23 Agrocybe, %3,23 Alternaria, %0,19 Bipolaris/Drechslera, %0,46 Boletus, %0,24 Botrytis, %88,40 Cladosporium, %0,17 Chaetomium, %0,33 Coprinus, %0,11 Curvularia, %0,36 Epicoccum, %0,24 Fusarium, %1,59 Ganoderma, %1,28 Leptosphaeria, %0,38 Stemphylium, %0,15 Pithomyces, %0,70 Pleospora, %0,76 Puccinia, %0,33 Torula ve %0,85 Ustilago olarak tespit edilmiştir. Her bir sporun meteorolojik veriler ile ilişkisini Pearson korelasyon testi açıklanmaya çalışılmıştır. İki sene boyunca yapılan bu çalışmada 1 m3 havadaki en düşük spor konsantrasyonu 2019 yılının Aralık ayında 72 spor/m3, en yüksek spor yoğunluğu ise 40022 spor/m3 ile 2018 yılının Temmuz ayına aittir. Çalışmanın sonunda 2018-2019 yıllarına ait spor takvimleri hazırlanmıştır. Between 01 January 2018 and 30 December 2019, some fungal spores were examined and microphotographed with Burkard trap (Volumetric method) in the atmosphere of Istanbul. A total of 237223 spores were counted in this study. The percentages of the spores counted during the study according to the total data were 0.23% Agrocybe, 3.23% Alternaria, 0.19% Bipolaris/Drechslera, 0.46% Boletus, 0.24% Botrytis, 88.40% Cladosporium, 0.17% Chaetomium, 0.33% Coprinus, 0.11% Curvularia, 0.36% Epicoccum, 0.24% Fusarium, 1.59% Ganoderma, 1.28% Leptosphaeria, 0.38% Stemphylium, 0.15% Pithomyces, 0.70% Pleospora, 0.76% Puccinia, 0.33% Torula and 0.85% Ustilago. Pearson correlation test was used to explain the relationship between each spore and metrological data. In this study conducted for two years, the lowest spore concentration in 1m3 was 72 spores/m3 in December 2019 and the highest spore concentration was 40022 spores/m3 in July 2018. At the end of the study, sports calendars for 2018-2019 were prepared.Item Yeni nesil güneş enerjili hava ısıtıcısı ile entegre edilmiş sera tipi kurutucuda incir kurutulması(Ankara Üniversitesi, 2024) Avşar,DilehanÜlkemiz incir üretimi yönünden dünyanın önde gelen ülkesidir. İncirlerin mikroorganizma faaliyetlerini engellemek ve güvenli depolanacağı nem düzeyine getirilmesi için kurutulmalıdır. Enerji fiyatlarındaki artış, tarımsal ürünlerin kurutulmasında fosil yakıtlı kaynakların kullanımından vazgeçilip yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı sistemlere yönelmeye sebep olmuştur. Bu çalışmada; incire kapalı bir alan sağlayarak sağlıklı bir şekilde kurumasını sağlamak için ısı pompası destekli güneş enerjili hava ısıtıcısına sahip yeni nesil sera tipi kurutma sistemini tasarlanmıştır. Ayrıca, güneş enerjisi depolama sistemleri yardımıyla gün içerisinde önceden depolanan enerjinin, güneş ışınımının az olduğu zamanlarda kurutma sisteminin enerjisini sağlamasıyla kesintisiz bir kurutmanın gerçeklemesi amaçlanmıştır. Kurutucunun prototipi oluşturulduktan sonra meteorolojik verileri ve kurutucu içerisindeki parametreleri ölçmek için veri izleme ve kontrol sistemi geliştirilmiştir. Sarı lop çeşidi incirin kurutma denemeleri 3 kez yapılmıştır. Yapılan üç denemede hava koşullarına bağlı olarak incirlerin kurutulması yaklaşık 100 saat olmuştur. Kurutulan incirler geleneksel yöntemlerle bandırma işlemi uygulanmış ve tekrar kurutulmuştur. Tüm denemelerde yeni nesil sera tipi kurutucu dışında; hava sıcaklığı ve bağıl nemi, rüzgâr hızı, kollektör giriş ve çıkış sıcaklıkları ile güneş radyasyon değerleri ölçülmüştür. Kurutucu içerisinde ise; kurutma sıcaklığı ve bağıl nemi, yoğuşturucu sıcaklığı ve bağıl nemi, yük hücresi sıcaklığı ve kuruyan örneklerin kütlesi ölçülmüştür. Ayrıca kuru örneklerin önemli kalite parametrelerinden nem içeriği, tekstür analizi, su aktivitesi, rehidrasyon kapasitesi, küf miktarı ve renk özellikleri gibi kalite parametreleri belirlenmiştir. Our country is the leading country in the world in terms of fig production. Figs should be dried to prevent microorganism activities and to bring them to the moisture level where they can be stored safely. The increase in energy prices has led to the abandonment of the use of fossil fueled resources in the drying of agricultural products and to systems based on renewable energy sources. In this study, a new generation greenhouse types drying system with heat pump supported solar air heater was designed to provide a closed area for figs to dry in a healthy way. In addition, with the help of solar energy storage systems, it is aimed to realize an uninterrupted drying by providing the energy of the drying system when the solar radiation is low. After the prototype of the dryer was created, a data monitoring and control system was developed to measure meteorological data and parameters inside the dryer. Drying trials of yellow lop variety figs were carried out 3 times. In the three trials, the average drying time for drying of the figs was about 100 hours depending on the weather conditions. The dried figs were dipped with traditional methods and dried again. Air temperature and relative humidity, wind speed, collector inlet and outlet temperatures and solar radiation values were measured outside the new generation greenhouse type dryer in all trials. Inside the dryer, drying temperature and relative humidity, condenser temperature and relative humidity, load cell temperature and mass of dried samples were measured. Important quality parameters of dry samples such as moisture content, texture analysis, water activity, rehydration capacity, mold content and color characteristics were determined.Item Çevresel güvenlik ve kentleşme(Ankara Üniversitesi, 2024) Saraçoğlu,YaseminBu çalışmada amaç, çevresel güvenlik kavramının var oluş dinamiklerine ve anlamına yönelirken aynı şekilde kentleşme konusunun da sosyal gerçekliğinin farklı yönlerinin anlaşılmasını sağlamak, birbiri ile bağlantılarını göstermek, kentleşmenin çevresel güvenlik sorunlarını tetikler bir yapı taşıyıp taşımadığına dair cevaplara ulaşılmaktır. Üç bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde güvenlik, çevre, çevresel güvenlik konuları ve gelişim süreçleri irdelenmiş, ikinci bölümde kentleşme kavramı ve çevresel güvenlikle ilişkisi ele alınmış, son bölümde ise bu konuda mevcut durum çeşitli örneklerle ele alınmış ve birbirleri ile olan bağlantıları incelenmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarının başında, çevreden kaynaklanan sorunların ve streslerin, toplumdan kaynaklanan sorun veya gerginliklerle birleştiğinde, bir bütün olarak insan çevre sistemi için önemli olumsuz sonuçlara neden olabileceği yönündedir. Çevre, kaynaklar, güvenlik, çatışma ve kentler arasında birçok bağlantı bulunduğu sonucuna varılmıştır. Yaşadığımız yüzyılın en önemli olgusu olarak kentlerin, insanlığın elindeki müdahale edebildiği, en kıymetli sosyal ve ekonomik araçlar olmaları nedeniyle çevresel güvenlik sorunları konusunda gelecekte bu gün olduğundan daha büyük önem taşıyacakları sonucuna varılmıştır. Çevresel güvenlik konularının gelecekteki kentleşme hızlarıyla birlikte, özellikle sıcak noktalarda, çok ciddi çatışmalar doğurabilecekleri belirlenmiştir. Ayrıca çalışma içinde, küreselleşmiş bir dünyada, çevresel bozulmalar ve bunlardan doğan çatışmaların çok daha derin ve kapsayıcı bir güvenlik anlayışına ihtiyaç duyduğu; kentleri ise, tek başına olmasa da, çevre güvenliği, çatışmanın çevresel nedenleri ve itici güçleri, çatışmanın çevresel etkileri, çevresel iyileşme ve çatışma sonrası barış inşası da dahil olmak üzere bir dizi konuda etkili bir pozisyonda değerlendirmenin mümkün olacağı belirlenmiştir. Ancak çalışma sürecinde kentleşmenin çevresel güvenliği tetiklemesinin yanında çevresel güvenliğin de kentleşmeyi tetikler bir yapıda olduğu, yani her iki başlığın da problemin konusuna göre birbirini etkileyebildiği görülmüştür. The aim of this study is to provide an understanding of the different aspects of the social reality of urbanization in the same way as the concept of environmental security turns to the dynamics of existence and meaning, to reach answers about whether urbanization has a structure that triggers environmental security problems by trying to understand their connections with each other. In the first part of the study, which consists of three parts, security, environment, environmental security issues development processes were examined, in the second part the concept of urbanization and its relationship with environmental security were discussed, and in the last part the current situation in this regard was discussed with various examples, their connections with each other were examined. At the beginning of the results of this study, it is stated that problems or stresses caused by the environment, combined with problems or tensions caused by society, can have significant negative consequences for the human environmental system as a whole. It has been concluded that there are many connections between the environment, resources, security, deconfliction and cities. It has been concluded that cities, as the most important phenomenon of the century we live in, will be of greater importance in the future regarding environmental security problems than they are today, due to the fact that they are the most valuable social and economic tools that humanity can intervene in. It has been determined that environmental security issues may cause very serious conflicts with the future urbanization rates, especially in hot spots. In addition, it was determined in the study that in a globalized world, environmental degradation and conflicts arising from them need a much deeper and more inclusive understanding of security; and cities, although not alone, it will be possible to evaluate environmental security, environmental causes and drivers of conflict, environmental effects of conflict, environmental recovery and post-conflict peacebuilding in an effective position on a number of issues, including environmental security, environmental causes and drivers of conflict, environmental effects of conflict, environmental recovery and post-conflict peacebuilding. However, in the course of the study, it was found that in addition to urbanization triggering environmental security, environmental security is also in a structure that triggers urbanization, that is, both topics can affect each other according to the subject of the problem.Item Gayrimenkul geliştirme ve yönetiminde değer haritaları ve uygulama alanları-Van ili örneği(Ankara Üniversitesi, 2023) Duman,İskenderGayrimenkul geliştirme ve yönetimi, sadece fiziksel varlıkların inşa edilmesi ve idaresiyle sınırlı kalmayıp aynı zamanda ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutları da içeren karmaşık bir süreçtir. Bu çalışmada literatür inceleme ve mevzuat analizi ile araştırma gereksiniminin tanımlanmasının yanı sıra dünya uygulamaları kapsamında gayrimenkul değer haritalarının kullanım alanları, kullanıcı kitleleri ve hem uygulayıcılara hem de kullanıcılara sağladığı avantajlar ile gayrimenkul sektöründe bir yönetim aracı olarak kullanılmasına yönelik tespitler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma kapsamında belirlenmiş olan pilot bölgede, yerel ve uluslararası uygulama ile mevzuat düzenlemelerin incelenmesi neticesinde belirlenmiş olan faktörlerin, uygulayıcı ve taşınmaz melikleri ile yapılan anket çalışması neticesinde, taşınmaz değerlerine olan etkileri ölçülmeye çalışılmıştır. Buna göre; arazi vasıflı taşınmazların değerine etki eden faktörlerin ağırlıklarının belirlenmesi amacıyla yapılan anket çalışmasının sonuçlarına göre katılımcıların, değeri etkileyen en önemli faktör olarak (% 11) "şehir merkezine olan uzaklığın" tercih edildiği görülmektedir. Sonrasında ise "sulama tesislerinin varlığı" (% 10) en önemli ikinci faktör olarak tercih edilmiştir. Benzer şekilde arsa vasıflı taşınmazların için ise şehir merkezine uzaklık, imar uygulaması görüp görmediği ve imar durumunda ada kullanımı faktörleri değeri en çok etkileyen (% 9) faktörler olarak değerlendirilmiştir. Son olarak yapıların değerine etki eden faktörler içerisinden, katılımcıların çoğunluğunun değeri en çok etkileyen faktör olarak (% 11) kamu hizmetlerinden yararlanmayı seçtikleri görülmektedir. Dünya örneklerine bakıldığında gayrimenkul sektöründe bir çok alanda gayrimenkul değer haritalarına dayalı olarak çeşitli stratejilerin geliştirildiği, bir çok sorunun çözüm aracı olarak kullanıldığı hepsinden önemlisi bir yönetim aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Emlak vergi tutarı, imar planlarının yapılması ve projeksiyonun belirlenmesi, imar uygulamalarının yapılması gibi birçok uygulamada gayrimenkul değer haritalarının doğrudan veya dolaylı bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Real estate development and management is a complex process not only limited to the construction and management of physical assets but also includes economic, environmental and social dimensions. This study, in addition to defining the need for research through literature review and legislative analysis, has tried to reveal the usage areas of real estate value maps within the scope of world practices, their user masses and the advantages they provide to both practitioners and users, and the determinations for their use as a management tool in the real estate sector. In the pilot region determined within the scope of the study, the effects of the factors determined as a result of the examination of local and international practices and legislative regulations on real estate values were tried to be measured as a result of the survey conducted with practitioners and real estate agents. According to the results of the survey conducted to determine the weights of the factors affecting the value of land-qualified immovable properties, it is seen that the participants preferred "distance to the city center" as the most important factor affecting the value (11%). After that, "the presence of irrigation facilities" (10%) was preferred as the second most important factor. Similarly, for immovables with land characteristics, distance to the city center, whether there is a zoning application or not, and the use of the island in case of zoning is considered to affect the value the most (9%). Finally, among the factors affecting the value of the buildings, it is seen that the majority of the participants chose the utilization of public services as the factor that affects the value the most (11%). When we look at the examples from around the world, it is seen that various strategies are developed based on real estate value maps in many areas of the real estate sector, used as a solution tool for many problems, and most importantly, used as a management tool. It is seen that real estate value maps are used directly or indirectly in real estate tax amount, making zoning plans and determining the projection, making zoning applications, using the transfer of development rights method within the scope of protection and management of areas under disaster risk, expropriation transactions, management of treasury immovables, strategic plan transactions for real estate development and many other applications.Item İnsan mikrobiyomu ve hastalık ilişkisinin tahmininde makine öğrenmesi uygulamaları(Ankara Üniversitesi, 2024) Ünal,Metehanİnsan mikrobiyomu, insan sağlığına tesir eden, hastalıkların oluşmasında veya önlenmesinde etkisinin olduğu bilinen, mikrobiyota adı verilen trilyonlarca mikroorganizma ve onların genetik materyallerini barındırır. Buradan alınan genetik dizilim örnekleriyle oluşturulan veri setleri üzerinde yapılacak olan Makine Öğrenmesi analizleri, pek çok hastalığın erken teşhisine olanak sağlayacaktır. Bu amaç doğrultusunda bu çalışmada, insan bağırsak mikrobiyotasından alınmış ham dizilim örneklerini ile İnflamatuar Bağırsak Hastalığı ve onun alttürü Crohn Hastalığını tahmin etmek için, k-Nearest Neighbor, Light Gradient Boosting Machine, Logistic Regression, Random Forest, Support Vector Machine ve XGBoost gibi modern Makine Öğrenmesi tekniklerini kullanıldı. Halka açık veri bankalarından elde edilen veri seti ön işleme yapılarak ham dizilim verilerine dönüştürüldü. Bu genetik dizilimler bu tez çalışmasında geliştirilen yöntem ile önce k-mer tabanlı De Bruijn graflara daha sonra yapılandırılmış bir forma dönüştürüldü. Bu veri seti kullanılarak 3 analiz yapıldı. İlk analizde, sadece Crohn Hastalığına sahip bireyler hasta kabul edildi ve veri seti dengelenmemiş halde bırakıldı. İkinci analizde ise SMOTE algoritması ile ilk analizdeki veri seti dengeli hale getirildi. Son analizde ise İnflamatuar Bağırsak Hastalığı'nın tüm türlerine sahip örnekler hasta olarak kabul edildi ve veri seti buna göre dengelendi. Makine Öğrenmesi modellerinin performansları doğruluk, hassasiyet, geri çağırma, F1 Skor ve AUC skoru olmak üzere toplam beş ayrı metrikle ölçüldü. Doğruluk skorları dikkate alındığında ilk analizde k-mer uzunluğu 5 için LGBM (%76,47), ikinci analizde k-mer uzunluğu 6 için RF (%79,52) ve son analizde k-mer uzunluğu 5 için SVM (%95,11) en yüksek performansı gösteren modeller oldu. En son kısımda gerçekleştirilen McNemar testi, yapılan analizlerin istatistiksel olarak anlamlı olduklarını gösterdi. The human microbiome contains trillions of microorganisms and their genetic materials, called microbiota, that affect human health and are known to have an effect on the formation or prevention of diseases. Machine Learning analyzes to be performed on the data sets created with the genetic sequence samples taken here will enable the early diagnosis of many diseases. For this purpose, in this study, modern machine learning techniques including k-Nearest Neighbor, Light Gradient Boosting Machine, Logistic Regression, Random Forest, Support Vector Machine and XGBoost were used to predict Inflammatory Bowel Disease and its subtype Crohn's Disease with raw sequence samples taken from human gut microbiota. The dataset obtained from public databases preprocessed and converted into raw sequence data. These genetic sequences were first converted into k-mer based De Bruijn graphs and then into a structured form with the method developed in this thesis. Three analyzes were performed using this data set. In the first analysis, only individuals with Crohn's Disease were considered patients and the data set was left unbalanced. In the second analysis, the data set in the first analysis was balanced with the SMOTE algorithm. In the final analysis, samples with all types of Inflammatory Bowel Disease were considered patients and the data set was balanced accordingly. The performances of Machine Learning models were measured and compared with 5 separate metrics. Considering the accuracy scores, the highest performing models were LGBM (76.47%) for k-mer length 5 in the first analysis, RF (79.52%) for k-mer length 6 in the second analysis, and SVM (95.11%) for k-mer length 5 in the final analysis. The McNemar test performed in the last part showed that the analyzes were statistically significant.Item SERGEY RIBAKOV’UN DERLEMELERİ (1893-1897) VE RIBAKOV’UN DERLEME GÜZERGÂHINA GÖRE İDİL-URAL TÜRK AĞIZLARI(Ankara Üniversitesi, 2024) Ünüvar,DursunBu çalışmada S. G. Rıbakov’un 1895 yılında yayımlanan O poetiçeskom‘ tvorçestve Ural’skih‘ Musul’man‘ (tatar‘, başkir‘ i tipteriy) [Ural Müslümanlarının (Tatarlar, Başkurtlar ve Tipterler) Şiirsel Yaratıcılığı Hakkında] adlı makalesinde ve 1897 yılında basılan Muzıka i pesni Ural’skih‘ Musulman‘ s‘ oçerkom‘ ih‘ bıta [Yaşamlarının Ana Hatlarıyla Ural Müslümanlarının Müzikleri ve Şarkıları] adlı kitabında yer alan Tatar, Başkurt, Tipter ve Nagaybak şarkıları sesbilgisel, biçim-sesbilgisel ve söz varlığı bakımından art-süremli ve eş-süremli yöntemle incelenmiştir. Çalışma Giriş ile birlikte 13 bölümden oluşmaktadır. Bölümlerin sonunda, Rıbakov derlemelerindeki şarkılar notalarıyla birlikte sunulmuştur. Giriş bölümünde tezin konusu, amacı ve yöntemi açıklanmıştır. İkinci bölümde 1875-1900 yılları arasında İdil-Ural bölgesindeki siyasî ve idarî, ekonomik, etnodemografik yapı açıklanarak müzik kültürü hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde İdil-Ural Türk lehçelerinden Tatar Türkçesi ve Başkurt Türkçesinin Türk dili sınıflandırmalarındaki yeri belirlenerek söz konusu lehçelerin ağızları ve Rıbakov’un derleme güzergâhının bu ağızlardan hangilerine dâhil olduğu belirtilmiştir. Dördüncü bölümde S. G. Rıbakov’un hayatı ve eserleri hakkında bilgiler verilmiş ve bu eserlerdeki şarkıların günümüzdeki varyantları sunulmuştur. Beşinci bölümde Rıbakov derlemelerinin ses düzeni ve imlâ özellikleri ortaya konmuştur. Altıncı bölümde Rıbakov derlemelerindeki Türk kökenli kök biçim birimlerdeki ses olayları; yedinci bölümde alıntı sözcüklerdeki ses olayları art-süremli ve eş-süremli yöntemle değerlendirilmiştir. Sekizinci bölümde, Rıbakov derlemelerindeki biçim-sesbilgisel özellikler; dokuzuncu bölümde dilsel açıdan öne çıkan özellikler belirtilmiştir. Onuncu bölümde Rıbakov derlemelerindeki söz varlığı sınıflandırılarak sözcüklerin kullanım sıklığı ve varyantları tespit edilmiştir. On birinci bölümde, Rıbakov derlemelerindeki metinlerin tıpkı basım, çeviri yazı metni ve Türkiye Türkçesine aktarılmış metinler verilmiştir. On ikinci bölümde Rıbakov derlemelerindeki sözcüklerin dizini eski Türkçe, Kıpçak Türkçesi, Harezm Türkçesi, 20. yüzyıl öncesi İdil-Ural Türkçesi, Çağdaş Tatar Türkçesi ve ağızları ile Çağdaş Başkurt Türkçesi ve ağızları ile karşılaştırmalı olarak sıralanmıştır. On üçüncü bölümde Rıbakov derlemelerinde öne çıkan sesbilgisel, biçim-sesbilgisel ve söz varlığı özellikleri değerlendirilmiştir.Item SELÇUKLULARIN GAYRİMÜSLİM POLİTİKALARI: ERMENİ ÖRNEĞİ(Ankara Üniversitesi, 2024) Çakır,OğuzhanErmeniler, medeniyetler arasında en eski toplumlardan birisi olarak kabul edilmektedirler. Onlar, ilim camiasının ağırlıklı oranda kabul ettiği üzere Balkanlardan Anadolu topraklarına gelmişlerdir. Onların diğer toplumlardan ayrılması ve ayrışması, Hristiyanlık dinini kabulleri ile başlamıştır. Hristiyanlığı ilk kabul eden millet olmaları nedeniyle birçok yaptırımla karşı karşıya kalmışlardır. Kendi alfabelerini oluşturmaları ve kendi dillerinde kitaplar telif etmeleri neticesinde onlara karşı oluşmuş bu olumsuz tavır katlanarak artmıştır. Görüleceği üzere, Selçuklular öncesinde Bizans hakimiyeti altında hayatlarını asırlarca devam ettiren Ermenilerin en büyük düşmanı Bizans olmuştur. Bunun temel sebebi, Ermenilerin Gregoryen mezhebine bağlı olmaları ve yer yer Bizans’a karşı ayaklanma teşebbüsüne girmeleridir. Bizans, kontrol etmekte zorlandığı ve baskılarıyla yıldıramadığı Ermenileri, asırlar içerisinde katı tavırlarla cezalandırmıştır. Bu cezalandırmanın en şiddetlisi, Selçukluların ilk Anadolu akınları devrine tesadüf eder. Doğu Anadolu bölgesinin çeşitli şehirlerinde küçük krallıklar şeklinde hâkim bulunan Ermeniler, Bizans tarafından katliama tabi tutularak tehcir edilmişlerdir. Onların göç harekâtı, canlarını korumak arzusuyla kendi istekleri sonucunda gerçekleşse de uzun yıllar ellerine tuttukları toprakların Bizans’ın yönetimine geçmesiyle neticelenmiştir. Onlar, Bizans eliyle kendilerine yaşatılan zulümlere rağmen, Selçukluların ilk Anadolu akınlarına karşı Bizans’a destek olmuşlar, Selçukluların Anadolu’ya hâkim olmalarının önüne geçmeye çalışmışlardır. Yaklaşık yarım asır devam eden bu süreç, Malazgirt Meydan Muharebesi ile neticelenmiştir. Bizans’ın mağlup olduğu bu mücadelede Ermeniler, Bizans’ın yanında Selçukluların karşısında yer almışlardır. Malazgirt Meydan Muharebesi sonrasında Selçukluların Anadolu’yu yurt tutma ve kök salma evresinin başladığını görmekteyiz. Bu esnada bazı Ermeni derebeyleri, zaman zaman Bizans ile ittifak kurarak zaman zaman ise bağımsız hareket ederek Anadolu’nun bazı şehirlerinde egemen olmuşlardır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın saltanatında, çarelerinin kalmadığını anlayan Ermeni liderlerinin ve halkının bir kısmı Selçuklu otoritesine karşı boyun eğmişler ve iş birliğine girişmişlerdir. Bu durum, kısa süre sonra başlayacak Haçlı Seferleri ile bambaşka bir sürece evrilmiştir. Haçlı Seferleri devrinden önce, ilk olarak Bizans’a sonrasında da Selçuklulara itaat etmek zorunda kalan Ermeniler, sonraki süreçte kendilerine iki devletin de düşmanı olan Haçlıları dost edinmişlerdir. Onlar, yeni edindikleri müttefiklikle hem kendi menfaatlerini koruma yoluna girmişler hem de iki düşman kuvvetine karşı Haçlıları kullanmışlardır. Pek tabii Haçlılar da onları.Item STRATEJİK İLETİŞİM BAĞLAMINDA DOĞU AKDENİZ JEOPOLİTİĞİNİN ANALİZİ: TÜKİYE VE YUNANİSTAN ÖRNEĞİ(Ankara Üniversitesi, 2024) Bozkurt,NazifBu çalışmada; kavramsal ve kuramsal çerçevede stratejik iletişimin ne olduğu ve hangi tarihsel süreçlerden geçtiği, halkla ilişkiler ve kamu diplomasisine istinaden konumu, benzerlikleri ve farklılıkları, dünya literatürü üzerinden keşfedilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte, stratejik iletişimin savunma ve güvenlik alanındaki önemi, stratejik iletişimin biçimleri, dinamikleri ve prensipleri araştırılmış ve tartışılmıştır. Günümüzde önemi gittikçe artan kriz yönetiminde stratejik iletişimin rolü ve başarılı bir kriz iletişimi için neler yapılabileceği incelenmiştir. Öte yandan, Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasındaki kendine özgü konumu ve tarihsel arka planı ile birlikte Doğu Akdeniz’in jeopolitik ve jeostratejik önemi irdelenmiş, Doğu Akdeniz jeopolitiğine etki eden önemli bölgesel ve küresel aktörlerin kimler olduğu araştırılmış ve tartışılmıştır. Deniz yetki alanları ihtilafları, enerji kaynaklarının paylaşımı mücadelesi ve düzensiz göç hareketleri ile birlikte 21’inci yüzyılda değişen bölgedeki dengeler bir arada düşünüldüğünde Doğu Akdeniz’in yeni bir jeopolitik rekabet alanına dönüştüğü müşahede edilmektedir. Bu konjonktürde mevcut sorun alanları, hidrokarbon rezervleri, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları uyuşmazlıkları ve Ege Denizi’ndeki sorunların yanı sıra Doğu Akdeniz’de istikrarsızlıklara neden olan Kıbrıs Meselesi, İsrail-Filistin Meselesi, Suriye, Libya ve Lübnan’a ilişkin tarihsel arka plan ve güncel durumlar incelenmiştir. Ayrıca, Doğu Akdeniz’deki sorunların Türk-Yunan ilişkilerine yansımaları tartışılmıştır. Oruç Reis gemisi ile Türkiye’nin icra ettiği sismik araştırmalar sırasında 2020 yılında Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan ve yakın tarihte Kardak Krizi’nden bu yana tarafların sıcak bir çatışmaya belki de en fazla yaklaştığı Doğu Akdeniz krizi, stratejik iletişim pratiklerinin belirgin bir şekilde kendini gösterdiği bir dönem olmuştur. Bu kapsamda; Türk ve Yunan devlet/hükümet başkanlarının açıklamaları üzerinden Doğu Akdeniz’e ilişkin iki ülkenin söylemleri, politikaları ve stratejik iletişim dinamiklerinin neler olduğu araştırılmış ve tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, Doğu Akdeniz’deki söz konusu jeopolitik kriz döneminde ortaya çıkan stratejik iletişim öğeleri (anlatılar, temalar ve mesajlar) karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Sonuç olarak; gerek stratejik iletişim gerekse jeopololitik alanlardaki bulgulara dayanarak tespit edilen sonuçlar, değerlendirmeler ve çözüm önerileri sunulmuştur.Item AMERİKAN ORYANTALİZMİNDE OSMANLI TARİHİ ÇALIŞMALARININ İÇERİK VE YÖNTEM SORUNLAR(Ankara Üniversitesi, 2024) Seçen,RemziyeOryantalizm çalışmaları, Batı’nın Doğu’yu tanıma ve anlamlandırmaya yönelik bilimsel çabaları ile ortaya çıkmıştır. Bilim adamlarının içinde bulunduğu sosyal yaşantı, politik ortam ve ekonomik koşullar, ortaya konulan oryantalistik çalışmaları etkilemiştir. Amerikan oryantalizminin filoloji çalışmaları ile başlayan ortaya çıkış süreci, Doğu’yu tanıma ve Doğu’nun zenginliklerinden faydalanma çabaları ile devam etmiştir. ABD’nin Doğu’ya dair yürüttüğü çalışmalar arasında yer alan Osmanlı tarihi araştırmalarının da bilimsel gayeler ile birlikte dönemin siyasî, ekonomik ve sosyo- kültürel şartlarından etkilendiğini söylemek mümkündür. Amerikan akademiyasındaki Osmanlı tarihi çalışmalarının iki ülke arasındaki ilişkiler bağlamında nasıl geliştiği; içeriklerinin ve metodolojilerinin nasıl şekillendiği tezimizde incelenmiştir. ABD’de yürütülen Osmanlı tarihi çalışmaları ilk dönem çalışmaları, kurumlar dönemi ve son dönem çalışmaları olarak üç döneme ayrılmıştır. İlk dönem çalışmaları Osmanlı İmparatorluğu’nda görev alan misyoner ve diplomatların ortaya koyduğu çalışmalarla başlamış ve 19.yy. sonlarından 1940’ların ortalarına kadar devam etmiştir. 1940 sonrasında Amerikan üniversite ve enstitülerinde Osmanlı tarihi kürsülerinin açılmasıyla başlayan kurumlar dönemi, 11 Eylül 2001 tarihine kadar ele alınmıştır. Osmanlı tarihi alanında çok sayıda akademisyen yetişmiş, Türk akademisyenlerin sayısı artmıştır. 11 Eylül 2001’den sonra ABD’de İslâma yönelik artan ilgi, Osmanlı tarihi araştırmalarına da yansımıştır. Günümüze kadar devam eden son dönemde çalışmaların içerikleri çeşitlenmiş ve disiplinler arası araştırmalarla çok yönlü metodolojik yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Yüzyılı aşkın süredir devam Osmanlı tarihi araştırmalarında, dönemlerin içerik ve metodoloji sorunlarının birbirinden farklı olduğu görülmüştür. Tez çalışmamızda, karşılaşılan içerik ve metodoloji sorunları ortaya konulmaya çalışılmış, Amerikan oryantalizminin Osmanlı tarihi araştırmalarının gelişimine etkisi tartışmaya açılmıştırItem ÇEVRE ETİĞİ KAPSAMINDA GIDA ETİĞİ: LA VIA CAMPESINA (ÇİFTÇİ YOLU) VE GÜNEŞKÖY ÖRNEKLERİ(Ankara Üniversitesi, 2024) Akkuş,AygülGıda etiği kavramı, gıdanın üretiminden tüketimine ve bertaraf edilmesine kadar olan bütüncül bir süreci kapsamaktadır. “Yeşil Devrim” ile başlayan ve günümüzde de yaygın olan kapitalist ekonomik modeldeki endüstriyel gıda sistemi, ekonomik, sosyo kültürel ve çevresel açılardan gıda krizine neden olurken, aynı zamanda etik açıdan da ihlaller yaratmaktadır. Tez çalışmasında, çevre etiği yaklaşımlarından yola çıkılarak, endüstriyel gıda sisteminde gıda hakkı, gıda güvencesi, gıda güvenliği ve hayvan refahı gibi gıda etiği kavramlarının hayata geçirilmesinin ne kadar mümkün olabildiği incelenmiş, bu kavramlardan yola çıkılarak mevcut gıda sisteminin yarattığı etik sorunlar araştırılmıştır. Gıda etiğinin sağlanmasında çevre merkezci etik yaklaşımlar ile yatay örgütlenme, gıda sisteminde yerel/bölgesel özerklik, insan-doğa ilişkisinin çevre merkezci olarak yeniden düzenlenmesi yoluyla hareket eden toplumsal ekoloji ve ekososyalizm yaklaşımlarının gıda egemenliğinin kazanılmasında öncü rol üstlenebileceği görülmüştür. La Via Campesina (Çiftçi Yolu) küresel çaptaki çiftçi örgütü ve yerel düzeyde faaliyet gösteren Güneşköy ekoköyü ile alternatif bir gıda sisteminin yerel düzeyden başlanarak etkili olabileceği ve söz konusu örnek olaylarla gıda egemenliğinin kazanılarak gıda etiğinin çevre merkezci olarak yapısal bir dönüşümle mümkün olabileceği açıkça görülmüştür.Item Japoncadaki 'Hairu' eyleminin eşdizimli yapılarının Türkçedeki görünümleri(Ankara Üniversitesi, 2024) Çakmak Bilgili,NihalBu çalışmada, -komu ile kurulan birleşik eylemler bilişsel dilbilimdeki kavrayış açısından ele alınmıştır. Öznel kavrayış eğilimindeki komu eyleminin geçişli ya da geçişsiz eylemlerle birleşerek birleşik eylem oluşturduğunda, birleşik eylemin bütününde öznel algıyı yönetip yönetmediğinin belirlenmesi ve hangi kavrayışa yatkın olduğunun ortaya konması amaçlanmıştır. Ayrıca Türkçe aktarımlarına da yer verilerek –komu ile kurulan birleşik eylemlerin Türkçede hangi dilsel ifadelerle desteklendiğinin belirlenmesi diğer amaçlardan biridir. Bu amaçlar doğrultusunda, Tanizaki Jun’ichirō’nun Türkçeye aktarımı yapılmış yedi eserini içeren bir veri tabanı oluşturulmuştur. Bu veri tabanında toplam 4400 birleşik eylem olmak üzere 1363 farklı birleşik eylem tespit edilmiştir. – komu ile kurulan birleşik eylem sayısı ise toplamda 373 olmak üzere, 103 farklı birleşik eylem yapısı belirlenmiş ve çözümlemeler bu 103 birleşik eylem yapısı üzerinden yapılmıştır. 103 birleşik eylem üzerinden yapılan çözümleme sonucunda, -komu ile kurulan birleşik eylemlerin öznel kavrayış eğiliminde olduğu ortaya çıkmıştır. Bu birleşik eylemlerdeki öznel kavrayış özelliğinde metaforik yapıların görülmesinin yanı sıra – komu eyleminin birleşik eylemin bütününe kattığı yoğunluk ve içeri doğru hareketi pekiştirmesinden kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Türkçe aktarımlarında ise tercih edilen dilsel ifadelerin yarısından fazlasının basit eylemle karşılanma eğiliminde olduğu tespit edilmiştir. Tercih edilen diğer dilsel ifadeler ise deyimsel ifadeler, belirteç+eylem gibi çeşitli sözcük türlerini içeren yapılar olduğu görülmüştür. –komu ile kurulan birleşik eylemlerdeki algı ise Türkçede, yarı yarıya hissedilmektedir.Item GEÇ HİTİT DÖNEMİ’NDE TANRI VE TANRIÇALARIN İLİŞKİ AĞLARI(Ankara Üniversitesi, 2024) Anaz,EfecanÇok tanrılı yapısıyla bilinen Hitit uygarlığının dinî yaşantısı ile ilgili birçok çalışma vardır. Ancak Hititlerin devamı/ardılı olarak görülen Geç Hititlerin dinî ile ilgili kapsamlı ve akademik bir çalışma mevcut değildir. Bu çalışmada, Geç Hitit Dönemi Anadolu Hiyeroglifli yazıtlarda görülen ve önceki dönemden tanrı ve tanrıçaların ilişki ağının ne olduğu gözler önüne serilmiştir. Bu doğrultuda öncelikle araştırma tarihçesinden bahsedilmiş, ardından tanrı ve tanrıçaların dönemsel gelişimlerine dair bilgilere yer verilmiştir. Son olarak Geç Hitit Dönemi içerisindeki ilişki ağları ve eğer varsa bunların da tarihsel gelişimlerinin nasıl oldukları tablolar halinde gösterilmiştir. Bahsi geçen dönemde toplam on yedi tanrı ve altı tanrıçanın tapınım gördükleri ortaya çıkmıştır. Bunların bazılarının birbirleriyle olan ilişkilerinin önceki dönemlerden de var olduğu; ancak bazılarının da ilk kez bu dönemde birbirleriyle ilişkilendirildikleri ortaya çıkmıştır. Yapılan değerlendirme sonucunda, kültürel açıdan Geç Hititlerin, dinî açıdan Hititlerin devamı olarak görülebileceği sonucuna varılmıştır.